-XLlV-

254 20 77
                                    

Bölüm şarkısı: Evanescence-my immortal

İyi okumalar🫧

***
Seul, Güney Kore~

Jay'den

İnsanın kafası sürekli dolu olduğunda her şey fazla gelirdi. En ufak bir terslikte kendi kendine öfkelenir, bir güzel söverdi hayatına.
Sonra öfkesinin getirdiği hırçınlıkla kendi canını yaktığında aslında ağlamak için bir sebep ürettiğini anlardı. Belki de bizi insan yapan şey kırılmaya meyilli oluşumuzdu.

Kendi kendimizi kahretmekten iyi anlıyorduk. Zamanın ipleri ayaklarımıza dolanıyor diye söylenirken kendi kendimize çelme taktığımızı göz ardı ediyorduk.

Kırdığım kalbimin, başka birinin tamamen paramparça olmasına neden olacağı gerçeğini algılamam zor olmuştu. Jungwon'la bir hayatı paylaşmaktan da öte, bir kalbi paylaşıyordum ben. Kendimi, ama en çok da onu yıpratmam da bu bilmeyişimdendi. Ben daha önce kimseyi bu kadar sevmemiştim ki... Nereden bilecektim? Güzel şeylerle baş etmek, karanlıkta yolumu bulmaktan daha zor geliyordu. Alışkanlıklar, alışkanlıkları aşmak zordu. Ama imkansız olamazdı değil mi?

"Jungwon... Jungwonnie..." Siyah saçlarının döküldüğü yastığın altında birleştirmişti iki elini. Onuncu defa seslenişimden rahatsız olmuş gibi başını iyice eğip ellerini boyun girintisine sakladı. Üzerindeki ince yorganı hafifçe kaydırıp yanına uzandım bense vazgeçmişlikle.

Kusursuz yüz hatlarına baktım içim gide gide. Minik pembe dudakları, şirin burnu ve kedi gözleriyle uyurken dahi insanın aklını başından alıyordu. Ona biraz daha yanaştığımda burnumu yanağına değdirip ıslak bir öpücük bıraktım tenine. Çenesinin altındaki elini kaldırıp beni geriye itmekle yetindi fakat tebessümünü gizleyememişti bir türlü.

"Kahvaltı hazırladım ama pisicik. Uyanmayacak mısın? Herkesin günü aydı bir ben kaldım bak." Saçlarını okşadım nazikçe. Gözlerini nazlı nazlı araladı. Sonra kocaman gülümsedi. Ağır çekimdeymiş gibi izledim onu. Çok güzeldi...

"Günaydın bebeğim." Kollarını sırtıma dolayıp sarıldı sıkıca. Ağırlığımı vermeden üzerine çıkmama sebep olduğunda çıplak omzunu öptüm. Kendime hakim olamıyordum asla.

"Günaydın... Ne kadar da hoş bir uyandırış şekli bu..." Uykulu sesinde hiç ima yoktu. Gerçekten hoşuna gidiyordu sabahları onunla uğraşmam. Bunu bildiğimden fırsat buldukça o uyanana kadar yanından ayrılmıyordum ben de.

"İyi uyudun mu bakalım?" Geriye çekilip sordum. O da uyuşuk bir şekilde yukarı kayıp başını yatak başlığına yasladı. Saçları kabarmıştı.

"Hm. Çok iyi uyumuşum." Yanakları pembe pembe oldu. Bakışlarımız buluşunca yanağını okşayan parmaklarım boynundaki morarmış izlerde gezindi. Tenini kendimle boyamak istiyordum yalnızca.

"Seni yorduğumu biliyorum."

"Beni yormadın Jay. Seviştik. İkimiz de istediğimiz için oldu bu. Benim halime aldırma sen." Uzattığım dizlerime tırmandı beklemeden. Böyle kucağımda oturmaya bayılıyordu. Onu sevmekten başka çarem mi vardı sanki?

"Evet, seviştik. Çok güzeldin... Çok güzelsin Jungwon-ah." Altındaki iç çamaşırının ortaya serdiği beyaz bacaklarını okşadım elimde olmadan. Bacak içlerinde bıraktığım izlere baktı o da utançla. Ona dokunmam için yalvardığında kendimi frenlememe imkan kalmamıştı.

"Sözlerimin hepsini tuttum fark ettiysen." Gülüşüm genişledi. Kollarını boynuma dolayıp sımsıkı sarıldı sonra. Duygusal oluyordu bazen. Öyle olunca da daha fazla ilgileniyordum bebeğimle.

Boy In The Bubble|| JayWonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin