çakmışız size yine

716 26 40
                                    

"Ah bu çalan sharkımız yarim, yarim."

"Kerim sus artık yalvarırım ya."

Otobüsü kaçırdığımız için yürürken bizi kendince şenlendirmeye çalışan Kerim, günün otuz beşinci şarkısını söylerken Çağrı biraz sinirlenmiş gibi duruyordu. Eylül ve ben ise sadece gülüyorduk. Otobüsü nasıl kaçırdığımız hikayesine gelirsek, o da Kerim yüzündendi. Tuvalete gitmezse altına yapacağını söyleyerek bizi tehdit ettiği için mecburen alışveriş merkezine girip işini hâlletmesini beklemiştik. Bu süre zarfında otobüs sağ olsun tam durağa gitmek üzere alışveriş merkezinden çıktığımızda gelmeye karar vermişti. Her gün herkes paintball'a gitmediğinden dolayı da oraya giden otobüsler iki üç saatte bir geçiyordu duraktan. Ki bu bile bir mucizeydi. Biz de o kadar uzun süre bekleyip günümüzü heba etmeyeceğimiz için şimdi yürüyorduk beraber. Sinan, Zeki ve Ece bizimle gelmiyordu. Onlarla orada buluşacaktık.

"Oğlum çok susadım lan suyu olan var mı?"

Kerim yeniden sızlanmaya başladığında üçümüzden gelen dik bakışlara maruz kalmıştı.

Çağrı "Su falan yok sana. Altına yaparsın şimdi." diye dalga geçtiğinde Eylül ve ben gülerken Kerim tek elini beline koyup yolun ortasında durmuş, ona ayıp ettiğini söylüyordu.

Paintball'a gideceğimiz için heyecanlıydım. Eylül çok can acıttığını söylediği ve kolunun morardığı fotoğrafı gösterdiği için hafiften tırsıyordum. Tabii bu çok eğleneceğimizi düşünmeme engel değildi. Dördümüz eğlenirdik evet. Ama Sinan ile daha önce bir yere gitmeyi bırak, iki senedir yüzünü dahi görmemiştik. İki sene öncesinde de zaten tanışmıyorduk, sadece ara sıra Çağrı'nın yanında görüyordum. Ece ve Zeki'yle ise zaten aynı okulda olduğumuz için muhabbetimiz vardı, iyi de anlaşıyorduk. Nasıl bir ortam olacağını, takımlarımızı, oyunu ve daha birçok şeyi merak ederken oyun yeri görüş alanımıza girmişti. Kapıdan geçerken orman gibi bir yerde olduğumuzu fark ettim. Gerçekten de bizi moda sokacaktı burası. Uzaktan, yerdeki araba lastiklerinin üstünde oturan Sinan'ı gördüm. Bizi beklerken sıkılmışa benziyordu. Çağrı yanına gittiğinde selamlaştılar, biz de tokalaşmıştık. Arkamızdan Ece ve Zeki de geldiğinde artık grup tamamlanmıştı. Ufak baraka gibi bir yere girip içerideki adama oyun ücretlerini ödedikten sonra oyunla ilgili birkaç uyarının bulunduğu bir kağıt imzalamıştık hepimiz.

"Buyrun arkadaşlar sizi şöyle alayım. Sağ tarafta gördüğünüz gibi kıyafetler ve çizmeler bulunmakta. İsterseniz tulumları, isterseniz de üst ve alt ayrı olarak giyebilirsiniz. Giyindikten sonra yeniden barakaya gelin. Maske ve boya silahlarını o zaman vereceğim."

Adamın dediği kıyafetlere bir bakış attığımda Kerim'in "Ben bunu giymem aga." diyişi beni yine güldürmekte başarısız olmamıştı.

Herkes bir şekilde kıyafetlerini giydiğinde söylenilen barakaya gidip maske ve boya silahlarını aldık. Ne şekilde takımlara ayrılacağımızı sorduğumda Çağrı onunla takım olmamı istemişti. Omuz silktim.

"Bana uyar."

Geriye beş kişi kaldığı için mecburen bir tane ikili, bir tane de üçlü takım olacaktı. Kerim'le Eylül de yakın olduklarından doğal olarak takım olmak istemişlerdi. Geriye kalıyordu muhteşem üçlü. Sinan, Zeki ve Ece.

"Ben niye bunlarla takım oluyorum?"

"Ağlama oyna."

Sinan ve Çağrı her zamanki gibi didişirken Zeki, silahını savurup "Biz niye senle takım oluyoruz asıl?" diye çıkıştı.

Ece ikisine de tahammül edemeyecekmiş gibi bakarken Çağrı'yı kolundan tutup peşimde sürükledim, asker gibi eğilerek koşuyorduk. Bu sırada nereye gidiyor olduğumuzu sorduğunda lastiklerin arkasına gitmeyi düşündüğümü söyledim.

sadece arkadaşız | yarı textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin