pinti vahhabi köpeği

472 22 34
                                    

Olanların üstünden birkaç gün geçmişti. Kendimi gayet iyi hissediyordum ve son on bir yıldır olduğu gibi, yine okuldaydık. Bu sene sınav senesi olmadığı için rahattım. Aslında şimdi başlasam konuları anca yetiştirirdim, bunu biliyordum. Ama bildiğim bir şey daha varsa, o da şimdi başlamayacak olmamdı.

Sıkıntıdan anahtarla üstünü kazıdığım ahşap masa tozlarla dolarken üfleyerek temizlemeye çalıştım.

"Devlet malına zarar veriyorsun, çok ayıp bu yaptığın."

Kafamı kaldırdığımda Sinan'la göz göze gelmiştim. Saçlarını düzeltip boşta kalan yere otururken gözlerini üzerimden çekmiyordu. Aslında iyi biri gibi duruyordu, sadece henüz ona ısınamamıştık. Aramızda onu uzun sayılabilecek bir süredir tanıyıp anlaşan yalnızca bir kişi vardı.

"Üç yıldır buradayız, benim malım sayılır."

Dalga geçer bir tonda cevap verdiğimde güldü. Aramızı iyi tutmaya çalıştığını hissediyordum. Ne de olsa neredeyse iki sene daha bu okulu beraber okuyacaktık. Bu sırada Sinan yanımıza geldiğinden beri ağzını ilk defa açan Eylül "Sen niye durup dururken yanımıza geldin?" diye sordu. Sanırım onu sinir etmeye çalışıyordu.

"Arkadaş değil miyiz, niye gelmeyeyim?"

"Kanada'dan bize hiçbir şey getirmedin mi? Nasıl arkadaşsın sen?"

"Kanada'dan bir şey getirmemiş olabilirim ama onun yerine bir haber getirdim size. Aslında yanınıza o yüzden gelmiştim zaten, yoksa işim gücüm var benim."

"Ne işin var acaba?"

Sıkılmış bir biçimde parmaklarını kıvırcık, kahverengi saçlarının arasından geçirirken sordu Çağrı. Kollarını bağlayıp arkasına yaslandı. Sinan'ın cevabını bekliyordu merakla.

"Okul bu hafta bir gezi düzenliyormuş. Öyle uzun sayılmaz, üç dört günlük bir şey. Anladığım kadarıyla otelde kalınacakmış, otel tatili midir yoksa gezilecek yerlere de gidilir mi tam bilmiyorum ama bendeki bilgiler böyle."

Dudağının kenarı dalga geçer gibi yukarı kıvrıldı Çağrı'nın. "İstihbarat mısın sen kardeşim, nereden geldi bu 'bilgiler' sana?" dedi başını eğerken. Sinan derin bir nefes verdi ve heyecanla havada tuttuğu ellerini, bıkkınlıkla bacaklarına çarptı. "Kanka konuya odaklan. Gezi diyorum, otel diyorum?"

"Tamam şaka bir yana, harbiden eğlenceli olabilir gibi. Siz ne diyorsunuz?" diye sordu Çağrı. Bizim ne dediğimizi sormuştu ama bana bakıyordu, bu yüzden bir şey söyleme ihtiyacı hissettim.

"Bence gidilir. Hem okuldan uzaklaşmış oluruz birkaç gün."

Eylül ve Kerim de onaylayan birkaç şey söylediğinde üşüyen ellerimi polarımın cebine soktum. Rüzgar esmeye başlamıştı, içeri girsek iyi olacak gibiydi. "İçeri girelim soğuk oldu." dedi Çağrı, ayaklanırken. Sanki içimden geçirdiklerimi hissediyor gibiydi. Formasını düzeltip üzerime eğildiğinde polarımın fermuarını sonuna kadar çektikten sonra şapkamı da kapattı.

"Hasta olacaksın kalk hadi."

Başımı sallayıp masayı kazımaya kullandığım anahtarımı cebime attım, daha sonra oturduğum yerden kalktım. Sınıfa geldiğimizde herkes geziyle ilgili bir şeyler konuşuyordu. Bizden hemen sonra da hoca gelmişti zaten. Yanında nöbetçi öğrenci de vardı.

"Günaydın gençler, bir gezi düzenliyor okulumuz. Kimsenin ağzında bakla ıslanmıyor bu yüzden sanıyorum ki duymayanınız yoktur. Nöbetçi arkadaşımız size bir anlatsın nedir ne değildir, ben de tahtayı açayım o sırada."

sadece arkadaşız | yarı textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin