3000 kelime ingilizce anlayabiliyor

410 21 34
                                    

"Ye şunu artık ne olursun."

Otelin kahvaltısında oturmuş, Kerim'in son iki dakikadır bakışıyor olduğu böreği bitirmesini bekliyorduk. "Kanka midem bulanıyor ya." dediğinde ofladım. Açıklıktan ölmesin diye ona böreği zorla yedirmeye çalışmış olabilirdik ama böyle olacağını da düşünmemiştik. "Tamam bırak gidelim hadi." dedim arkama yaslanırken. Böreği bırakıp koca bir bardak su içti, yemeyeceğini söyledi.

"Kalkalım artık saat 11.52."

Eylül elindeki telefondan saate bakıp konuştuğunda oturduğum sandalyeden kalkıp üstümü düzelttim. Kot pantolon, ince lacivert bir hırka ve tişört giymiştim. Geçerken neden orada olduğunu bilmediğim aynadan kısaca kendime baktıktan sonra sonunda yemek bölümünden ayrılıp hocanın dün söylediği, havuzun yanındaki masalara gelmiştik. Hava sıcaktı ama bir yandan da hafif rüzgar esiyordu. Rüzgarı saçlarımda hissetmek beni ferahlatıyordu.

Etrafa baktım, herkes kendi hâlinde bir şeyler yapıyordu. Sinan telefonundaydı, muhtemelen yine 101 oynuyordu. Eylül ise Kerim'le, kahvaltının güzel olmadığından bahsediyordu. Çağrı'ya döndüğümde ise yine çoktan bana bakıyor olduğunu gördüm. Yüzünde herhangi bir ifade yoktu, güneş geldiği için kısılan gözlerini kırpıştırıyordu sadece. Bu sefer siyah çerçeveli gözlükleri yerine güneş gözlüğü vardı mavi tişörtünün yakasında. İkimizin de mavi giydiğini fark ettim o an. Sonra kafamı diğer yöne çevirdim.

"Arkadaşlar turla gezecek olanlar hemen otobüslere ilerlesin. Gezmeyecek olanlar burada beklesin." dedi hoca. Çoğunluk hocanın tarif ettiği gibi otobüse giderken bizim gibi birkaç başka kişi, oturmaya devam ediyordu. "Sahile gidelim mi bugün?" diye önerdim gülümseyerek.

"Bana uyar."

Telefonu kapatıp masanın üzerine bırakırken cevapladı Sinan. "Gidelim." dedi Çağrı da. Kerim'le Eylül de onayladığında nasıl gideceğimizi konuşmaya başladık. Otobüsten başka şansımız yok gibi görünüyordu. Tabii bahsettiğimiz, gezi otobüsü değildi.

"Siz? Turla gezmek istemiyor musunuz?" diye sordu masamızın yanına gelen hoca.

"Hocam biz sahile gitmek istiyoruz. Tahminen, bilemiyorum. Akşamdan sonra döneriz herhalde." derken sandalyesinde doğruldu Çağrı, hocanın vereceği cevabı bekliyordu.

"Pek açıklayıcı olmadı ama siz sevdiğim öğrencilerimsiniz, size güveniyorum. Mesaj attığım veya aradığım zaman cevap veriyorsunuz. Anlaşıldı mı?"

"Anlaşıldı hocam."

Kerim hafiften dalga geçer bir tonda cevapladığında hoca pek de umursamamıştı. Yalnızca anlamsız bir bakış attı, arkasını dönüp diğer öğrencilerle konuşmak üzere yanımızdan ayrıldı.

"Yukarı çıkıp eşyalarımızı alalım hemen. Zaten odalar yan yana, kapının önünde buluşuruz." dedi Eylül ayaklanırken. Kafasıyla gelmem için işaret ettiğinde onu takip ettim. Asansörden çıktığımızda hızlıca odanın kapısını açıp içeri girdik. Yanımda getirdiğim küçük bir sırt çantasına cüzdanım ve ıvır zıvır birkaç şeyi daha attıktan sonra çantayı kapattım. Eylül de benden biraz sonra hazırdı. Kapının önüne çıktığımızda çocuklar çoktan bizi bekliyordu. Birlikte yeniden aşağı inip otelden çıktık.

Bir süre yürüdükten sonra dışarıdakilere sora sora sahile giden otobüsün geçtiği durağı bulduğumuzda çok geçmeden otobüs geldi, dolu olduğu için diğer insanlarla beraber ayakta kalmıştık. Cam kenarında, köşeye geçmiş dikiliyordum. Oldukça rahattım fakat otobüs fren yaptıkça diğer insanlar üzerime düşecek gibi oluyordu. Benim gibi tutunacak birden fazla yerleri yoktu. Otobüsün yeniden fren yapmasıyla önümdeki adam neredeyse üstüme düşecekken Çağrı önüme geçip ellerini iki yanımdaki demirlere koydu.

sadece arkadaşız | yarı textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin