kıçını devirmiş oturuyor gibi gözüküyorsun buradan

545 20 41
                                    

Elimdeki zeytinli poğaça ve meyve suyum, sabah kahvaltısı görevi görürken okula doğru ilerliyordum. Hafta sonu eğlendikten sonra okula gelmek zaten hiç eğlenceli değilken bir de meyve suyunu poğaçadan önce bitirdiğimi fark ettiğimde derin bir nefes verdim. Kutusunu sinirle, yanından geçiyor olduğum duvarın önündeki çöpe fırlattım. Oflayarak yürümeye devam ederken birinin omzuma attığı kolu hissedip soluma döndüğümde Çağrı'yı gördüm. Neye ofladığımı sorduğunda konuşa konuşa okulun önüne yaklaşmıştık. Bahçede oturan Eylül'le Kerim'e selam verip sınıfa geçtik. Zaten birkaç dakikaya zil çalınca onlar da gelmişti. Daha doğrusu Kerim gelmiş, Eylül de kendi sınıfına geçmişti.

Ders matematikti. İnanılmaz derecede sıkılıyordum, üstelik uykum da gelmişti. Dinler numarası yapıp baktığım tahtadan, kapının üst kısmında gördüğüm karaltıya kaydı gözüm. Tıklatılan kapı, hocanın gel komutu vermesiyle açılmıştı. İçeri giren nöbetçi öğrenci önce elindeki ufak kağıda sonra da hocaya döndü.

"Deniz Akgün'ü Fedai hoca çağırıyor."

Yuh.

Sağımda oturan Kerim, neler olduğunu anlamak için göz kırpıp kafasını sallıyordu. Yan sıradaki Çağrı ise kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Korkmadım desem, yalan olurdu.

"Çıkabilir miyim hocam?" diye sorarak izin aldığımda başıyla onaylar bir ifade yaptıktan sonra derse devam etti hoca. Nöbetçi öğrencinin arkasından ilerlemeden önce sınıf kapısını kapattım. Fedai hocanın fen laboratuvarında beklediğini söylemişti. Laboratuvarın önüne geldiğimde gergin bir nefes verip kapıyı açtım. İçeride Fedai hoca hariç biri daha vardı.

Sinan.

"Hocam, beni çağırmışsınız." dedim kapıyı usulca kapatıp. Pek iyi şeyler olacak gibi durmazken iyice gerildiğimde hoca, Sinan'ın yanına geçmemi söyledi. Soluma dönüp baktığımda onun zaten bana bakıyor olduğunu gördüm. Formasının iki düğmesini de açık bırakmış, saçları dağılmıştı. Olumsuz anlamda kafasını sağa sola salladı. Fedai hoca "Proje kitabın nerede Deniz?" sorusunu sorduğunda gözlerim büyürken telaşa kapıldım. Proje kitabım; doğru, proje kitabım... Yerine geri koymayı unutmuştum. İnanılmaz. Ne yapacağımı bilemeyerek parmaklarımla oynarken cevap vermeye çalıştığımda hoca sözümü kesti.

"Senin söylemek istediğin bir şey var mı Sinan?"

Sıkıntıyla Sinan'a baktığımda suratında hiçbir ifade yoktu, gergin de görünmüyordu. Ya da öyle görünmemeye çalışıyordu, tam olarak kestirememiştim.

"Yavuz hoca size zaten anahtar mevzusunu söylemiştir hocam. Dolabınızı izinsiz bir şekilde açan bendim." dediğinde kaşlarımı çattım. Beni korumaya mı çalışıyordu o?

"Sendin, öyle mi?"

"Evet," başını salladı "bendim."

Fedai hoca bana döndüğünde Sinan'ın doğruyu söyleyip söylemediğini sorarken konuşmak üzere ağzımı açmıştım fakat yine bir şey dememe fırsat verilmemişti.

"Bana inanmıyor musunuz hocam?"

Sözümü kesmişti ama boşu boşuna kahraman rolü oynamasına izin veremezdim. Onu dürtüp saçmalamamasını hatta susmasını gerektiğini söylediğimde beni umursamamıştı. Onun bir suçu olmadığını söylediğimde Fedai hoca inanmadığını belirtir bir biçimde "Hiç birbirinizi korumaya çalışmaya uğraşmayın madem. İkiniz de cezalısınız." dedi.

Harika, bir bu eksikti.

Bir şey demeye yüzüm olmadığı için yalnızca başımı öne eğmiş ve laboratuvardan çıkmıştım, o da arkamdan gelmişti. Ellerimi hırkamın cebine koyarken ona neden böyle bir şey yapma gereği duyduğunu sormuştum. Başkası olsa böyle bir şey yapmazdı.

sadece arkadaşız | yarı textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin