Hani bazen söylediğiniz veya yaptığınız bir şeyden pişman olduğunuz anlar olur, keşke yapmasaydım dersiniz. Keşke söylemeseydim. Ama bir yandan da artık elinizden bir şey gelmez çünkü çoktan söylemişsinizdir ve bunun çaresizliğiyle hayata devam etmek zorundasınızdır.
İşte tam öyle bir anın ortasındaydım şu an. Konferans salonunda edebiyat hocamız, arkadaşlarım, Sinan ve diğer birkaç kişi ile birlikte tiyatro programını konuşuyorduk. Benim Juliet olacağım kesindi, zaten benden başka Juliet olmak isteyen de yoktu orası ayrı. Fakat ne yazık ki birileri Romeo olmak için neredeyse tartışma çıkaracaktı. Pişman olduğum kısım ise tam da burada başlıyordu: Sinan'ı atlatmak için ona tiyatro programından bahsetmem.
Bu onun da Romeo olma isteğini ortaya çıkartmıştı. Çağrı da doğal olarak durumdan hiç memnun değildi. Üstünden üç gün geçmişti ama bana o gün merdivenlerin orada konuştuktan sonra, başka hiçbir şey söylememişti. Gerçi o gün de bir şey söylememişti. Bu çocuk her şeyi kendi içinde yaşamak zorunda mıydı? Resmen herhangi bir olayda fikrini öğrenmek istesem, onun ağzından zorla laf almaya çalışıyordum. Bu da bir başka örneğiydi sadece.
Aslında Sinan'ın da tiyatroda olması kimse için bir sorun teşkil etmiyordu, Romeo olmadığı sürece tabii. Sonuçta o da bizim arkadaşımızdı. Belki de biraz abartıyorduk, bilmiyordum.
Başımı kaldırıp Çağrı'ya baktığımda her zamanki gibi kollarını bağlamış, yaslandığı ahşap duvardan Sinan'ın hareketlerini izliyordu. Bense onun sol çaprazındaki boş sandalyelerden birine oturmuş, öylece bekliyordum. Belki de hocayla konuştuktan sonra söyleseydim böyle olmazdı, diye düşünmeden edemiyordum. Sinan'ın da Romeo olmakta neden bu kadar ısrarcı olduğunu anlamıyordum. Daha doğrusu anlamak istemiyordum. Benim istediğim tek bir Romeo vardı. O da karşımda sessizce duruyordu.
"Çocuklar, Sinan, tamam artık. Senin de başrol olmak istediğini anlıyorum. Anlıyorum evet ama arkadaşların bu fikirle bana geldiler; o yüzden onları başrol yapmazsam, haksızlık olur. Başka bir rolde oynamamakta ısrarcıysan, seni yedek Romeo yapalım. Olur da Çağrı oynayamazsa, yerine geçersin. Tamam mı, daha fazla itiraz istemiyorum."
Hoca Sinan'a bakarak konuştuğunda görüş açıma giren Çağrı'nın dudakları yukarı doğru kıvrılıyor, neredeyse nispet yapıyor gibiydi.
"Yedek Romeo?" dedi Sinan. Sesinde alaycı bir ton vardı ama hocaya daha fazla karşı çıkarsa, belki de hiçbir role sahip olamayabilirdi. Sanırım bunu geç de olsa anlamıştı ki başka bir şey dememişti. O kenara geçerken Çağrı ise yaslandığı duvardan ayrılıp bu tarafa doğru adımladı. Yanıma geldi ve o da boş sandalyelerden birine oturdu, benden uzakta kalmıştı.
Ani bir hareketle sarsıldığımda kendimi Çağrı'yla dip dibe buldum. Sandalyemin altından tutup beni kendine doğru çekmişti. Yüzümde oluşan hafif tebessümü engellemek adına kafamı sola çevirip başka şeylere bakmaya başladım.
"Böyle yaparsan işimiz zor, Juliet."
Kulağıma fısıldama bahanesiyle kolunu da sandalyemin arkasına yerleştirmişti.
"Şimdiden kendini kaptırmış gibisin, Romeo."
Ah, oyun dışında böyle şeyler söylemek çok utanç verici hissettiriyordu. Bu yüzden ağzımı kapalı tutmaya karar verdim, o da başka bir şey dememişti zaten.
Hoca rolleri kararlaştırırken hepimiz dikkatle dinliyorduk. Tabii sadece hoca karar vermiyordu, oynayacak kişinin de rolü kabul ettiğinden emin olunuyordu. Ben, Çağrı ve Sinan dışında rolü seçilen henüz bir kişi vardı; Kerim. Mercutio karakterini canlandıracaktı, Romeo'nun en yakın arkadaşı.
"Hocam eyvallah Merkürito-" derken Kerim'i böldü hoca. "Mercutio." diye düzeltti.
"Ya hocam her neyse işte. Eyvallah onu oynayıp Romeo'nun en yakın arkadaşı olacağım da ölmesem olmuyor mu?"
Başta Mercutio'ya Merkürito demesi olmak üzere, ölmemeyi istemesi beni güldürmüştü.
"Oğlum Romeo da ölecek zaten, sen ne yapacaksın kalıp?"
"Hocam beni anlamıyorsunuz."
Kerim kafasını elleri arasına alıp çok çaresiz bir durumdaymış gibi hareketler sergilerken hepimiz sadece gülüyorduk yine. Eylül ise sırtını sıvazlayarak onu teselli ediyormuş gibi yapıyordu.
Eylül Lady Montague olmuştu, Romeo'nun annesini canlandıracaktı.
Diğer roller de yavaş yavaş seçildiğinde herkes tamamdı. Hoca tekrar şansını deneyip onu başka bir rolü oynamaya ikna etmeye çalışsa da Sinan kabul etmemişti. Eğer kabul etseydi Tybalt'ı oynayacaktı, Romeo'nun düşmanı. Ama yedek de olsa Romeo olma istediğinden vazgeçmemişti.
•
"Sıçan avcısı Tybalt, hadi bakalım gel buraya!"
Mercutio; rolünü yerine getirmeye çalışırken konferans salonun kıyafet ve malzeme odasından bulduğu oyuncak kılıcı, Tybalt'a savuruyordu.
"Ne istiyorsun benden?"
Tybalt, yani Zeki de onunla beraber bu sahneye adapte olmaya çalışıyordu.
"Kediler kralı, yalnızca dokuz can- ya bu ne amına koyayım kediler kralı ne?" diyen Kerim'in rolden çıkışına bir kahkaha attım. Elindeki kağıtları buruşturmuş, canlandırdığı karakteri sorguluyordu. "Ne oldu Merkürito, pek uyum sağlayamamış gibisin." dedi Sinan alayla. Araya karışıp laf sokmaya çalışınca gelen cevap gecikmemişti.
"Sus sikerim."
İflah olmayacakları düşüncesiyle salladım kafamı ve elimdeki kağıtlara baktım. Hoca bizim için senaryoyu kısaltmıştı. Neredeyse üç saat süren bir tiyatroyu oynayamazdık çünkü. Kendi repliklerimi okuyup ezberlemeye ve canlandırmaya çalışıyordum. Tabii tek başıma her replik için bunu yapmam mümkün değildi. Romeo ile birlikte canlandırmam gerekiyordu yoksa güzel bir iş çıkaramazdık. Hangi Romeo olduğu konusuna gelirsek, gelmeyelim.
"Ben sıkıldım ya mola verelim biraz, kantine falan inelim." dedim kağıtları masanın üstüne bırakıp oturduğum sandalyede doğrulurken. Fikrim kabul edilince hep beraber kalkıp konferans salonundan çıktık.
"Oğlum herkesin önünde nasıl yapacağız bunu ya?"
Daha ilk provadan bunu düşünürsek, ilerleyemeyiz Merkürito.
"Bilmiyorum ben sadece ortaya böyle bir fikir atmıştım, beni ikna eden sendin." dedim ellerimi hırkamın cebine sokarken. Merdivenlerden inmeye başladım. Bir hafta boyunca okuldan sonra çalışacaktık, sonraki hafta ise okulun önünde oynayacaktık. Açıkçası biraz gergin hissediyordum, daha önce herhangi bir programa veya gösteriye katılmamıştım. Bu ilk olacaktı ve başlangıç olarak bir tiyatroda başrol olmayı seçmem ironikti. Arkadaşlarımın gazıyla yapabileceğim şeylerin kapasitesini düşündüm bir an, çok da düşünmemek lazımdı belki de.
Aldığım çubuk krakerin paketini kantindeki masaya bıraktım ve sandalyeyi çekip oturdum. Arkama yaslanırken Çağrı'ya kaydı gözlerim. Kaşlarını çatmış, hırkasının takılan fermuarıyla uğraşıyordu. Bir türlü açamadığı için kendi kendine söylenmesi, dudaklarımda bir tebessüm oluşmasına sebep olmuştu. Sinirle bir nefes verip kafasını yukarı kaldırdı, sonra derin bir nefes aldı. Tekrar denemek üzere fermuarını tutacakken göz göze geldik, bana bakınca çattığı kaşları düzelirken gülümsedi. Sonra da kafasını eğip fermuarıyla uğraşmaya devam etti. Ben de onu izlemeye devam ettim. Sanırım kendime itiraf etmem gereken bazı şeyler vardı.
Emin değilim ama sanırım var Deniz.
Umarı hoşunuza gidiyordur, düşüncelerinizi belirtirseniz sevinirim 😔😔
Diğer bölüm yine text ve düz yazı olacak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sadece arkadaşız | yarı texting
Teen FictionDeniz, en yakın arkadaşının ona karşı değişen davranışları yüzünden hislerine hakim olamamaya başlamıştı. Başlangıç tarihi: 10/11/2023 Bitiş tarihi: 13/08/2024 K.T'e adanmıştır.