kafamı karıştırıyorsun

426 21 39
                                    

Sinan Kerim'e yargılayıcı bir bakış atarken "İyilik de yaramıyor, en azından ateş yakabiliyorum." demişti. "Büyüksün abim." diye eklerken yalandan önünde eğildi Kerim. Üstünü silkeleyip geri çekildiğinde "Tatlımı da alırım, unutma." hatırlatmasında bulundu Sinan bana bakarken.

Ateş yavaş yavaş büyürken etrafına daire şeklinde oturduk. Rüzgar ateşi söndürecek gibi olsa da büyüdüğü için sönmüyordu.

"Sıkıldım ben, oyun falan oynayalım."

Elindeki dal parçasıyla kuma bir şeyler çiziyordu Eylül. "Ne oynayalım?" diye sorduğumda "Çakmak kimde mi oynasak?" önerisini sunmuştu. Eylül'ün fikri hoşuna gitmiş olacak ki gülümseyerek kafasını salladı Kerim.

Oyun basitti, çakmağımızın olmaması dışında. Yokluğu ise yine aynı sebepten ötürüydü, Kerim'in çakmağını otelde unutmuş olması. Zaten fark ettiğinden beri sigara içemeyeceği için birden fazla kez bu konu hakkında söylenmişti. Bense en azından bir süreliğine içmezse bir şey olmayacağını düşündüğüm için markete girdiğimizde yeni bir çakmak almasını engellemiştim. Oyuna dönecek olursam elinde çakmak olan kişi, gruptan istediği birinin kulağına bir soru soracaktı. Soru sorulan kişi ise o sorunun cevabının kim olduğunu düşünüyorsa, çakmağı ona verecekti. Çakmağı veren ile çakmağı alan taş kağıt makas oynayarak soruyu herkesin duyup duyamayacağına karar vermiş olacaktı. Eğer çakmağı, sorunun cevabını seçtiği kişiye veren kişi taş kağıt makası kaybederse soru herkes tarafından duyulacaktı ama eğer kazanırsa soruyu kimse bilmeyecekti.

Çantamın ön gözünden anahtarlığımı çıkardım. Çakmak niyetine kullanacaktık. "İlk kim başlamak ister?" diye sordum anahtarlığı elimde sallarken. Kerim oturduğu yerde doğrulup elimden anahtarlığı aldı, Sinan'a yaklaşarak kulağına bir soru fısıldadı. Başını yana eğdi Sinan, kaşlarını çatmıştı. Anahtarlığı bana uzattı, elinden aldım ve taş kağıt makas oynamaya başladık. O kazandığında sorunun ne olduğunu bilmemenin merakıyla kalakaldım.

"Kime ne sorsam acaba?"

Dudaklarımı birbirine bastırırken aklıma gelen fikirle gülümseyip Eylül'e yaklaştım. Cevabını bildiğim bir soru sormak istemiştim. Ona doğru eğilip buradan kimle başbaşa bir gün geçirse o gün boyunca hiç sıkılmayacağını sorduğumda omzundaki saçları geriye attı, doğrudan Kerim'e bakıyordu. "Al hadi." dedi anahtarlığı uzatırken.

"Kesin pis bir şey sordunuz, kötüsünüz oğlum."

Kerim her şeyden habersiz taş kağıt makas oynamaya başladı Eylül'le. Ama o da kaybetmişti.

"Gerçekten hiç eğlenceli değilsiniz, ortalığın karışması lazım. Biz bu soruları hiç duyamayacak mıyız oğlum ya?" diye mızmızlanıyordu. "Kazansaydın duyardın." cevabını verdi rahatlamış bir biçimde bağdaş kuran Eylül. Kerim bir şeyler mırıldandıktan sonra oturduğu yerden kalkıp bana doğru yaklaştı. Anlamsız bir gülüş yer edinmişti yüzünde. "Başına bir şey gelse ilk kimi arardın?" diye fısıldadı kulağıma.

"Ya bu yaşandı zaten, cevabını da biliyorsun. Başka bir şey sor." dediğimde diğerleri merakla bizi bekliyordu.

"Ağlama oyna."

Tekrardan kulağıma eğildiğinde şu an kimin daha yakışıklı görünüyor olduğunu düşündüğümü sorup yerine geçti. Tam da ondan beklenecek bir soruydu, şaşırmamıştım. Alakasız yerlerde böyle sorular sorup kendince beni utandırmaya çalışıyordu. Üçüne de baktım, gerçekten sorunun cevabını düşünerek. Ama düşünmeden aklıma gelen kişi, yine de değişmemişti. Tek kelime etmeden elimdeki anahtarlığı uzattım Çağrı'ya. Rüzgardan yüzüne gelen kıvırcıkları dağılmıştı. Basit bir mavi tişört vardı üstünde belki, evet. Ama onda basit görünmüyordu işte. Neyse, dedim kendi kendime. İyi göründüğünü inkar edemezdim. Abartılacak bir şey yoktu. Elindeki anahtarlığı dizine bıraktı Çağrı, taş kağıt makas oynamak üzere. Ve ben kaybetmiştim yine. "Oh be." dedi Kerim yerinde doğrulup. Sanki soruyu soran o değilmiş gibi.

sadece arkadaşız | yarı textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin