seni ısıtıyorum

427 18 36
                                    

"Bir daha bana sormadan alma duydun mu beni?"

Kollarımın arasına gömdüğüm kafamı isteksizce kaldırdım. Karanlıkta kalan gözlerim, gelen ışığa alışamayıp kısılırken masanın üstündeki boş sakız paketi dikkatimi çekti. Eylül'ün sinirlenme sebebiyle bir bağlantısı olabilirdi. Hatta bağlantısı değil, direkt sebebi de olabilirdi. Aslında gerçekten sinirli değildi, dalga geçiyordu biliyordum.

"Ya ne yaptım ben yine?" diye soran Kerim'in sızlanışları kulağıma ulaştığında neden hâlâ burada oturuyor olduğumuzu sorguladım. "Son sakızımı bana sormadan almış çiğniyorsun, daha ne yapabilirsin ki?" dedi Eylül. Belki mantıklı bir soru olabilirdi ama ben bunu daha fazla düşünemeyecek kadar uykulu hissediyordum.

Kerim'in yerinden kalktığını görünce nereye gittiğini merak edip hareketlerini izledim. Masadan uzaklaşarak kantinin arkasında duran ablanın yanına ulaştı. Birkaç saniye sonra pantolonunun arka cebinden aldığı cüzdanından bir miktar para çıkarttı ve ablaya uzattı. Abla güldüğünde ne olduğunu göremediğim şeyi eline alan Kerim, geri geldi. Yüzünde beliren sırıtış hiç hayra alamet durmazken elindeki kutuyu masanın üstüne bıraktı.

"İstediğin sakız olsun."

Elimle ağzımı kapatıp sessizce gülmeye başladım. Hayır gerçekten kantindeki tüm sakızları Eylül'e almış olamazdı. Üstelik kutusuyla.

"Sen delirdin mi?" dedi Eylül yüzüne yayılan gülümsemeyi engelleyemezken. Kerim ise teslim olmuşçasına ellerini havaya kaldırdı.

"Beni sen delirttin."

Ne yapacağımı bilemeyerek başımı iki yana salladım. İkisi de çok saftı. "Şovunuz bittiyse kalkalım mı? Ders zili çalmak üzere." dedim dalga geçercesine.

"Ne şovu ya?"

Anında savunma moduna geçen Kerim, Eylül'e bakarak sakız kutusunu aldı. Yetmezmiş gibi bir de göz kırptığında kantinin camından atlamak istedim.

Nasip olur mu?

Sandalyeye astığım hırkamı elime alıp önden yürüdüm.

Bugün Çağrı'yla edebiyat hocasının yanına gidip tiyatro hakkında konuşacaktık. Açıkçası bu iş beni geriyordu ama hem geriye dönüp baktığımda güzel bir anım olsun istiyordum hem de bu seneyi boş geçirmiş olmak istemiyordum. Arkadaşlarımla bir şeyler yapmak istiyordum. En azından bir etkinlik yapıp eğlenmeliydik. Sadece biz de değil, sonuçta izleyenler de eğlenecekti. Ya da kimin umrunda? Eğlenmeseler bile dersten kaytaracaklardı, fena mı?

Merdivenleri çıkarken ayağım takıldığında sendeledim ve hırkam elimden düştü. Sinirden daha derse girmeden eve dönesim gelmişti. Dengemi sağlamaya çalışırken kolumu tutan el ile kafamı kaldırdım. "Ne düşünüyorsun derin derin, basamaklara dikkat etmeyecek kadar?" diye sorduğunda sıkıntıyla bir nefes verdim. "Hiç."

"Hiç mi? En azından bir 'sağ ol Sinan' beklerdim."

"Sağ ol Sinan. Zaten düşmüyordum ama neyse."

Sebepsiz yere ona ters davranmak istemiyordum ama istemsizce oluyordu. En alakasız anlarda karşıma çıkıp benimle ilgilenmeye çalışıyordu ve bu bana tuhaf geliyordu. Belki de sadece iyi davranmaya çalışıyordu bilmiyordum. "Gerginsin bakıyorum da. Düşündüğün şeyle mi ilgili?" diye sordu merakla.

Ne çok soru soruyorsun sen ya?

"Hayır, yani gergin değilim. Düşündüğüm şeyle de ilgisi yok."

"Ne düşündüğünü gerçekten söylemeyecek misin peki?"

Hiçbir şey sormayıp peşimi bırakmasını istiyordum ama istediği cevabı almadan da bırakmayacağını biliyordum. Sadece hızlıca sınıfa çıkmak istediğimden dolayı ona söyledim.

sadece arkadaşız | yarı textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin