Kendisine girmesini söyleyen adamın sesini duyduğunda Minho çekingen adımlarla sınıfa girdi, kendisini takip eden bakışlar eşliğinde kapıya yakın bir yerde durdu.
Herkes ona bakıyordu, ona zarar vermek, öldürmek istiyordu.
Güvende değildi, eve dönmeliydi.
Tek başına olmalı ve bedenindeki çirkin lekeleri saklamalıydı.
Kendisine yaklaşan müdürü gördüğünde kendine doğru büzülüp hafifçe başını kaldırarak ona baktı, daha sonrasında geçmesini söylediği sıraya çevirdi adımlarını.
En arkadaki boş sıraya oturduğunda hala herkes kendisine bakıyordu, müdür sınıftan çıktığında da öyleydi.
Yani aslında öyle değildi ama Minho öyle hissediyordu. Hissettiği baskı ve gerginlik yüzünden tüm bedeni kaskatı kesilmişti ve tüm ders boyu sadece ellerini birbirlerine kenetlemiş bir halde onlara bakmıştı, sadece ellerindeki yaraları izleyebilmişti.
Bir süre sonra duyduğu zil sesiyle beraber başını çok hafif kaldırıp ne olduğunu anlamak için sınıfa baktı, sınıftaki öğretmen teneffüse çıkabileceklerini söylediğinde hala neler olduğunu anlamadığından sessizce etraftaki öğrencileri izlemekle yetindi.
Önündeki ikili kendisine doğru dönene kadar.
Anında başını eğip yüzünü sakladığında birinin sesini duydu.
"Teneffüse çıkmayacak mısın?" kendisine sorulan soruyu kafasında bir süre tarttı, bir süre de vermesi gereken cevabı tarttı.
"Çıkmak zorunda mıyım?" çocuk duraksadı.
"Aslında hayır, sınıfta da kalabilirsin. Gidip göreceğin birisi yok mu yani?" usulca başını iki yana salladı. "Pekala..." Hyunjin kararsız bir ifadeyle yanında oturan Felix'e baktığında Felix omuz silkti.
"Zaten işimiz gücümüz yok, sınıfta oturalım biz de. Diğerleri gelirle-"
"Lixie-yaaa!" Jisung koşarak Felix'in yanında diz çöktü ve ona kollarını dolayıp karnına başını yasladı. "Götümü koru." Changbin'in sinirli bir ifadeyle içeri girdiğini görünce Felix ve Hyunjin aynı anda güldüler.
"Gerizekalısın, nasıl sinirlendirdin kaslı hyungumu?" Jisung mırıldandı.
"Uyuyordu ve ben de uyandırdım..." Changbin Jisung'a ulaşıp birden omzuna çıktığında Jisung istemsizce bağırarak onu itti. "Ya gitsene! Okulda uyunmaz hem, uyumasaydın!"
"Okul ikinci evimiz değil mi lan? Evde uyumayacağım da nerede uyuyacağım."
"Çok mantıklı." Jisung gülerek ayağa kalktığında Hyunjin'in arkasında oturan çocuğu fark edip duraksadı.
Önceki gün merdivenlerin sonunda gördüğü o çocuk...
Jisung'un duraksamasıyla Changbin de duraksayıp onun baktığı Minho'ya baktı.
"Az önce müdür getirdi onu, geldiğinden beri kaskatı bir halde oturuyor. Şizofreni hastaları kendi kendilerine konuşur zannederdim, bu ona seslenilmeyince hareket bile etmiyor. Oyuncak bebek gibi."
"Ya da içine şeytani ruh kaçmış bir manken..." Jisung ikisinin de omuzlarına hafifçe vurup arkada oturan çocuğun yanına yaklaştı.
"Hey..." Minho çok hafif, belli olmayacak bir şekilde başını çevirip Jisung'a baktı, cevap vermeden onun konuşmasını bekledi. "Yanına oturabilir miyim?" Minho istemsizce ellerini daha sıkı kenetledi, artık sıkmaktan hafifçe titriyordu.
"Oturabilirsin." yavaşça söylediği şey üstüne Jisung onun yanına oturdu ve bir süre daha ona baktı, sonra yavaşça elini uzattı.
"Tanışmalım mı? Ben Jisung?" Minho kendisine uzatılan ele baktı kısa bir an.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bloodredroses
FanfictionŞizofreni hastası olan Minho, iki yıllık tedavisinin ardından hastaneden çıkıp okula başladığında çoktan onun bir kıza tecavüz edip öldürdüğüne dair yalan dedikodular okulu kaplamıştı ve Minho'yu zorbalarından koruyan tek kişi Jisung'du. Fakat Jisun...