Bölüm 3

45 11 0
                                    

Arthur ortadan kaybolmak istiyordu. Bu öğle yemeğinden kaçabilmek için bir cadının gelip onu bir kurbağaya çevirmesini diledi. 

Dramatik değildi. Merlin onula aynı fikirde değildi ama aslında öyleydi. Bu öğle yemeği bir felaketti. Uther çok kızgındı ve Arthur'un bunun neyle ilgili olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Babası zaten hizmetçilere iki kez bağırmıştı ve öğle yemeğine başlamalarına daha on dakika bile olmamıştı. 

"Pekala Arthur," Tanrım birisi onu kurtarsın. 

"Ne zaman evleneceksin? Bir gün bu krallığında bir kraliçeye ihtiyacı olacak. Senin de arkadaşlığa ihtiyacın olacağı gibi." Uther aslında kraliçeye ya da onun yalnızlığını umursamıyordu, hayır. Uther, Arthur'un yalnızca erkeklerden hoşlandığını biliyordu. Arthur gençken bunu tesadüfen öğrenmişti. Arthur'un hala o günden kalma yara izleri vardı. Öptüğü çocuğun daha da şiddetli bir şekilde dövülmesini izledikten sonra başkasını öpmemişti. 

Uther hala oğlu sanki bir kadınla evlenebilecekmiş gibi davranıyordu. Bu, Arthur'u kızdırıyordu ama elbette babasına başını sallamaktan başka bir şey de yapamıyordu. 

"Belki bir gün, baba." Cevabı babasını daha çok kızdırmış gibiydi ama çok şükür hiçbir şey söylememişti. Rahatsız edici sessizlik tedirgin ediciydi. Meclis üyeleri de oradaydı ama onlar bile babasına bir şey söyleyemediler. 

Merlin Arthur'un fincanını dolduruyordu. Arthur, Merlin'in parmaklarının eline değdiğini hissedebiliyordu. Arthur gergin olduğundan Merlin'in onu rahatlatmak için kasıtlı olarak ona dokunduğunu biliyordu. Büyüsünün patlamak üzere olduğunu hissedebiliyordu. Parmakları karıncalanıyordu. Lütfen, şimdi olmaz, diye mırıldandı. Hayır, şimdi olmaz. Büyüyü parmak uçlarında hissediyordu. Bardağı elinden düştü. Beyaz tuniği artık kıpkırmızıydı. Ama tanrım, neden şu anda kendine hakim olamıyordu? 

Düşen bardağın sesi odayı doldurdu. 

"Ben sana görgü kurallarını hiç öğretmedim mi, Arthur? Madem adam gibi içemiyorsun neden buradasın?" Babasının sert sözleri onu bıçaklıyormuş gibi hissediyordu. Arthur mırıldandı. 

"Üzgünüm, baba." 

"Çıkabilirsin. Sofra adabını öğrendiğinde bizimle yemek yiyebilirsin. Ya da asla yemeklerimize geri dönmeyebilirsin." 

Memnuniyetle, ancak bunu yüksek sesle söylemeye cesaret edemedi. Selam verip odadan çıktı. Merlin de onun arkasındaydı ama hiçbir şey söylemedi. Arthur bunu takdir ediyordu. Odaya vardıklarında Arthur kirli kıyafetleriyle kendini yatağına attı. 

"Bu, kirli kıyafetlerini çıkarman gerektiğini söylemek için kötü bir zaman mı?" 

Uşağı gülümsedi ve yanına yattı. Hiç utanması yoktu, bu şaşırtıcı bir şey değildi. 

"Tanrım, şimdi antrenmanım var." 

"Bir günlük izin alamaz mısın?" 

"Babam bana yine zayıf diyebilsin diye mi? Hayır, teşekkürler almayayım. Bana zırhımı getir." 

Şaşırtıcı bir şekilde Merlin esprili bir yorumda bulunmadı ve ayağa kalktı. Arthur'un tuniğini değiştirdi ve zırhını giydirdi. Her zaman nazikti ama bugün farklı olarak Arthur'a bir çiçekmiş gibi davranıyordu. Arthur buna güldü.

"Kırılmayacağım, Merlin. Camelot'taki en iyi şövalye olduğumu biliyorsun, değil mi?" 

Merlin omuz silkti ve prensin omuzlarını sıvazladı. 

"Biliyorum. Ama bu senin hassas olduğun gerçeğini değiştirmez." 

Arthur öfkeyle tartışmak için ağzını açtı ama Merlin sözünü kesti. 

"Kötü anlamda değil turp kafa. Kışın bile açan bir çiçek gibisin, asla vazgeçmiyorsun. Ancak bunu asla kabul etmesen bile, seninle de ilgilenilmesi gerekiyor. Ama kabul etmesen bile önemli değil, seninle ilgilenmek için burada olacağım." 

Arthur, Merlin'i düşünmeden ve tereddüt etmeden öpebileceği bir evren olmasını diliyordu. Ah, şimdi ona sarılmayı, öpmeyi o kadar çok istiyordu ki. Kimse Arthur'la ilgilenmemişti. Ona saygı duyuyorlardı, evet, onu koruyorlardı ama ona hiç sahip çıkmamışlardı. Arthur yaşlı gözlerle gülümsedi. 

"Teşekkür ederim, Merlin." 

"Her zaman, prensim."

Enchanted To Meet You /MerthurHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin