¹

1.8K 62 10
                                    

çimenlerin üzerine oturmuş kucağımdaki kediyi mıncırıyordum. o kadar güzel tüyleri vardı ki resmen sevgi yumağıydı. yaslandığım ağaç
sırtımı acıtmaya başladığında burada ne zamandır oturduğumu bilmiyordum bile.

kediyi yavaşça kucağımdan alıp son kez kafasına öpücük kondurdum. çimenlerin üzerine bırakıp etrafıma bakındım.

banklarda test çözen kızlar, gülüşüp kahkahalara boğulan gruplar, grup hâlinde dolaşıp dedikodu yapan insanlar..daha nicesi.

herkes ne kadar da mutluydu, arkadaşlarıyla.

benim ise okulun hemen yanındaki üniversite fakültesi'nde okuyan lisa'dan başka konuştuğum veya arkadaşım diyebileceğim kimse yoktu.

gerçi arkadaş mıydık, bilmiyordum bile.

lisa benim karşı dairemde oturan komşumdu. başta hiçbir muhabbetimiz olmazken şimdi ara sıra konuşur olmuştuk. utangaç bir kişiliğe sahip olduğum için çoğu kez kaçmıştım ondan. hoş belki de bu yüzden hiç arkadaşım yoktu.

lisa ile her çıkışta birlikte eve giderdik. bazen o benden birazcık geç çıkardı ve ben de beklerdim, şu an olduğu gibi.

ara sıra eve gitmeden önce evin yakınlarındaki kafeye oturur sohbet ederdik. genelde benim söyleyeğim veya anlatacağım bir şey olmadığı için lisa, jungkook ile ilişkisini anlatır bazen de etrafındaki dedikodulardan bahsederdi.

jungkook, lisa ile neredeyse iki yıldır birlikteydi. onları hep birlikte görürdüm. ama hiç konuşmamıştım. bana göre biraz sert bir yapıya sahip biriydi. güldüğünü hiç görmemiştim.

aramızda kalsın ama benden pek haz etmiyordu sanırım. birkaç kez lisa ile konuşurken " o küçük liseli ile ne işin var? arkadaş olacak başka biri mi kalmadı?" gibi sözler işitirdim.

onlar üniversite sona giderken ben ise lise sona gidiyordum. o kadar da yaş farkı yoktu aramızda.

uzaktan gözlemlediğim kadarıyla lisa ve arkadaş grubunun tamamı neredeyse sert ve ciddiydi. ama lisa onlar gibi değildi, yani evet lisa benim kadar gülmez veya cıvıl cıvıl biri değildi ama yine de onlar gibi değildi.

düşüncelerimi bölen ses ile ellerimle çimenlere eziyet etmeyi bırakıp kafamı kaldırdım.

"jennie çok beklettim mi?"

lisa, grubu ile gelmiş ve bana gülümseyerek bakmıştı. ilk kez grubu ile yanıma gelirken gerilmeden edemedim. zar zor gülümseyip elimi "sorun değil" dermiş gibi salladım.

ayağa kalkıp çantamı sırtıma aldım ve yanlarına gergince gittim. hepsinin bakışları bendeyken lisa'nın yanına sokulup ona baktım.

lisa gerginliğimi anlamış olacak ki bana gülümseyip elimi tuttu. "bizimkilerle tanıştırayım seni, merak ediyorlardı seni." kaşlarım havalanırken şaşırmıştım. beni merak mı etmişlerdi?

aralarından biri histerik bir şekilde kıkırdadı. "küçük bir liselinin lisa ile nasıl arkadaş olduğunu merak ettik daha doğrusu." lisa uyarırcasına çocuğun omzuna geçirirken derin bir nefes aldım.

"ben küçük değilim." sesim âdeta fısıldar gibi çıktığında konuştuğum için anında pişman oldum.

"sesin içine mi kaçtı prenses?"

lisa gözlerini devirip hepsine sert bir bakış attı. anında hepsi susarken bana dönüp tekrar gülümsedi.

"takma bunları sen, mizahları böyle." ardından arkadaşlarına dönüp kaş göz yaptı. hepsi derin bir nefes verirken tek tek isimlerini söylediler.

"jimin"

"yoongi"

"namjoon"

"beni biliyorsun zaten" bunu söylerken yüzüme bile bakmamıştı.

klasik jungkook dedim içimden.

ardından geldiğinden bu yana ben hariç her yerde gözlerini gezdiren esmer tenli adam sonunda bana bakmıştı. ardından lisa'ya dönüp tek kaşını kaldırdı." ilkokulda tanışma evresi gibi oluşturduğun ortamı sonra konuşacağız lisa."

lisa nefesini sesli bir şekilde verip "sadece adını söyleyecektin taehyung."

adımlarını lisa'ya yaklaştırıp yarım ağız sırıttı. "bak sen söyledin, söylememe gerek kalmadı." ardından bana dönüp cebinden elini çıkararak yanağımdan makas aldı.

"tanıştığıma memnun olmayı isterdim fakat sevimli ve tatlı şeylere alerjim var ufaklık. çok muhattap olmayalım mümkünse."

bakışları birkaç saniye yüzüme oyalandıktan sonra lisa'ya "görüşürüz" deyip diğerleri ile yanımızdan ayrılıp gittiler.

lisa arkalarından söverken benim omzumu sıkıp mahçup bir şekilde gülümsedi. "boş ver sen onları, çok tatlısın onlar sadece senin tatlılığına dayanamadı" dedi kıkırdayarak.

ben ise esmer adamın dibime girip yanağımdan makas aldığından beri tuttuğum nefesi dışarı verdim.

yanağımı sıktığı yer alev alırken yanaklarım kıpkırmızıydı. lisa fark etmiş olacak ki bu hâlime gözlerini büyütüp "aman tanrım jennie! yanakların kıpkırmızı olmuş. sen aşık mı oldun prenses?" diyerek gözlerini kıstı ve yüzüme yaklaştı.

elimi yanağıma götürüp ardından yüzümü kapattım.

kalbim susmuyordu, lisa ise eve gidene kadar bunun imâsını yapıp beni daha çok utandırıyordu.

//

ah jen üzümlü kekim..

umarım beğenerek okuyacağınız bir kitap olur

BEN ÇOK BEĞENDİM ÇÜNKÜ 🧚‍♀️✨💃

cigarettes & strawberries Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin