↯öğle arasında yeonjun, soobin ve beomgyu ile oturmuş yemek yiyorduk. onlara dün olanları anlattığımda bana dedikleri tek şey "o kadar evine gittin insan öper" olmuştu.
şimdi ise onlar kendi aralarında konuşurken ben ise yemeğimi güzelce yiyordum. açlığım başıma vurmuştu. yeonjun tabağımdaki tavuklara elini uzattığında soobin eline vurmuştu.
"kızın yemeğini bırak, ayı."
yeonjun'a öldürücü bakışlarımı yollayıp tabağı kendime iyice çektim. yeonjun pes edip bu sefer soobin'in tavuklarından birini hızla kapıp ağzına atmıştı. soobin'in tek gözü seğirirken yeonjun lezzetli olduğuna dâir sesler çıkarıp karnını ovaladı.
bu hallerine güldüm. "konferans salonuna gideceğiz öğle arası bitiminde. jennie yine şanslısın kızım."
beomgyu'nun dediğine anlamaz bir şekilde baktım. "ne şansı? "
"derste taehyung'u düşüneceğine dinleseydin. "
yemeğimi bitirip arkama yaslandım. "ne kaçırdım?"
yeonjun hemen atlayıp cevap verdi. "biricik felsefe öğretmenimiz sunumlarımızı konferans salonunda yapmamızı istedi." dedi bana bakıp.
gözlerimi hızla büyüttüm. "ne? hayır ya hayır. bizim konferans salonu yok muymuş? ne diye onların konferans salonuna gidiyoruz?"
"birincisi bizimkisi küçükmüş, ikincisi özgüvenimizi arttırmak ve fikir görüşlerimizi üniversiteli arkadaşlarımıza danışıp onlardan da fikir almak içinmiş."
ağlamaklı sesler çıkarıp masaya kafamı gömdüm. "yapmayacağım ben."
soobin saçlarımı karıştırıp güldü. "zaten sıra bizde değil yan sınıfta, biz sadece dinlemek için gideceğiz."
kafamı hızla kaldırdım. "gerçekten mi?"
onaylayan mırıltılar çıkarıp ayağa kalktı. "bahçeye gidelim, zaten birazdan öğle arası biter. oradan konferans salonuna gideriz."
herkes onaylayıp ayaklandı. ben ise bariz bir şekilde heyecanlıydım. dün gece olanlar istemsizce aklıma gelirken gülümsemeden edemedim. taehyung çok farklı bir adamdı, başta sert tavırları olan biriydi benim için. ama gün geçtikçe ona olan hislerim artarken daha farklı bakıyordum ona. aramızdaki elektriklenmeyi tek hisseden ben değildim. neredeyse herkes anlamıştı, o anladı mı tam emin olamasam da davranışları o yöndeydi.
bahçeye çıktığımızda yeonjun boş bank görüp oturmak için koşmaya başladı. onun bu çocuksu ve enerji dolu kişiliğini çok seviyordum. en mutsuz anda bile güldürmeyi başarabilen biriydi.
yeonjun banka uzanırken yanına çoktan gelmiştik. "üstüne atlarım yeonjun, topla şu ayaklarını." diyerek bacağına vurdum.
biz yeonjun ile didişirken soobin ve beomgyu bir noktaya kitlenmiş sessiz bir şekilde konuşuyorlardı.
sonunda yeonjun toplanırken yanına oturup burun kıvırdım. soobin ve beomgyu'yu fark ettiğimizde onlara baktık.
"derler ki toplum içinde kulaktan kulağa konuşulmaz." yeonjun'un sesi ile ikisi de irkilip tuhaf bakışlar ile birbirlerine baktılar. ardından hızlı adımlarla benim önüme geçtiler. kaşlarım çatılırken sorgular bir şekilde onlara baktım. "ne oluyor?"
soobin boğazını temizleyip beomgyu'ya kısa bir bakış attı. "yeterince hava aldık, gidelim sıkıldım."
yeonjun mızmızlanırken ona katıldım. "hayır ya, zaten buradan direkt konferansa gideceğiz."