ᯓ4

67 5 2
                                    

Önemli olan ne kadar uzun bir hayat yaşadığımız değil, hayatı nasıl yaşadığımızdır. Bir çiçeği koklamadan yaşamış sayılır mı insan?

Gerçek aşk için plan yapılmaz. Gerçek aşk sizi tüm plansızlıklarınızla bulur.

(...)

Üç hafta geçti, tam üç hafta.
Bu üç haftadır uyuyor, zorla yemek yediriliyordum. Üç hafta sadece bunları yaparak yaşıyor ve yaşamaya devam ediyordum. Buna yaşamak denilirse tabi.

Yemek yiyor, uyuyor, iki yüzlerine gülünce insanın yaşadığını zannediyorlar ama bilmiyorlar ki o kişinin ruhu ölü. Bedensel bir şekilde yaşarken içinde kanlı bir savaş veriyor o insan. Bende o kişilerden biriyim, ölmek isteyen ama yaşamak için canını ortaya koyan insan.

Yatakta yatıyor ve simsiyah gözaltlarım ile tavana boş boş bakıyor, hiç bir şey düşünmeden öylece duruyordum. Sahi düşünmek istemeyen mi bendim, düşünmemi istemeyen beynim miydi o kısım tartışılır.

Saatlerce hatta haftalarca bakıyordum bu boş tavana. O adam yine gelmişti. içmiş, tekrar bağırmış bize küfürler hakaretler etmiş ve orada uyuya kalmıştı. Evet
3 gün önceden beri hep böyle akşam geliyor sabahın beşin de siktir olup gidiyordu.

Yataktan kalktım ve haftalardır kapalı olan penceremi ilk defa açma kararı aldım.

Çünkü bende bir zamanlar güzel kokulu odamı şuan iğrenç koktuğunu biliyordum ve farkındaydım. En azından odamı birazcık canlandırmak istedim, birazcık o yaşasın istedim. Kendim yaşayamıyor, ve yaşamayan bir şeyi canlandırmaya çalışıyordum. O kadar yanlız ve aptalım ki.

Penceremin önüne doğru ilerledim. İlk perdemi araladım yavaşça ve yüzüme doğru vuran iğrenç gün ışığına baktım ve sonrada penceremi açtım ve havanın yüzüme esmesi ile derin bir nefes aldım. Perdeyi full bir şekilde açtım. Haftalar sonra güneşi görmek, onu hissetmek garipti, yani garip bir hissiyatı vardı. Tekrar yürüdüm ve yatağıma yatarak tavanı izlemeye başladım.

"1... 2... 3... 4..."
Diye saymaya başladım ne kadar sayabileceğimi merak ederek.

"12... 13... 14..."
Diye devam ettirdim içlene içlene.

"82... 83... 84..."
Saydıkça saydım. Ben saydıkça içime birşey çöktü. Saydıkça, içim daha kötü oldu.Bana "sayma sakın." diyormuş gibi birisi sesleniyordu sanki. Sanki "öleceksin sen." Diyormuş gibiydi birisi. Yada "o ölecek" diyordu beni en kötü yerimden vurarak.

"330... 331... 332... Off yeter! cidden."

Yerimden kalktım ve diğer günlerden farklı bir şekilde sıkılmış, odanın içinde gezmeye başladım. Sanki yerimde dursam bir şey olacakmış gibi. İçime bir şey çöktü, çok kötü bir şey.

Aklıma nedensizce bir motosiklet geldi. Bir anda yerimde durdum hemen. Motoru aklımda canlandırmaya çalıştım sakin bir şekilde. Sonra aklıma Yoongi geldi, Yoongi ve motoru..

Başım dönmeye başladı, çok pis ağrımaya. Yere çöktüm ve kafamı ovdum yavaşça.

"Geç işte geç! aptal baş ağrısı."

Oturdum ve yatağa doğru yaslandım. Başımı ovmaya devam ettim.
Gözümden hafif yaş geldi kafamı salladım ağlamadığımı kanıtlamak ister gibi, oda da kimsenin olmamasına rağmen ağlamadığımı kanıtlamaya çalışıyordum saçma bir şekilde.

Bana kötü şeyler yapmasını yediremiyordum kendime, sevdiğim çocuğun ölmüş en yakın arkadaşımı sevmesine katlanamıyordum.

Deliriyorum sanırım, zaten deliydim şimdi dahada kötü oldum.
Kafamı geriye doğru attım ve gözlerimden düşen yaşları hala durdurmaya çalışıyordum. Demek ki benim sınırımda bu kadardı. Bu kadar dayanabiliyorum.

ZORBAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin