13. Bölüm. Bağlılıktan Öte

30 18 14
                                    


"En kötü karar kararsızlıktan iyidir''

Ares yatağından kalktığında Sufi'nin gelmemiş olmasına canı sıkılmıştı. 3- 4 yıldır ilk defa arkadaşından ayrı günler geçiriyordu. Mihail'e karşı duyduğu hisler bağlılıktan ziyade bağımlılıktı. Çünkü onsuz kalmak artık onda büyük bir boşluk ve huzursuzluk hissine yol açıyordu.

Sufi olmadan yaşamak O'na zevk vermiyordu. Alkol ve sigara duyduğu bağımlılık gibi bir tutulma hali yaşıyordu. Bağlanma sadece bir nesneye olmaz bazen bir yiyeceğe bazen bir hayvana bazen de bir insana olur. Kedisi ya da köpeğinin her hareketini izleyip bunu devamlı sosyal medya da paylaşanlar hastalar vardır.

Ares'in bağımlılıkları da hastalık seviyesindeydi. Sevdiği insan gözünün önünden ayrıldığında ya da telefonlara 1–2 kez arayıp ulaşamadığında onu kaybetmiş gibi hezeyan halleri yaşıyordu.

Birgün Sufi Ona "ömür boyu beraber olamayız, günün birinde illaki ayrılacağız" dediğinde o hafta boyu sümük gibi arkadaşına yapışmıştı. Öyle ki kendi okuluna bile gitmemiş Sufi'yi arkadaşlarını merak ediyorum bahanesiyle sık sık ziyaret eder olmuştu. Hele bir gün Mihail'in arkadaşlarıyla samimi hallerini gördüğünde sevgililer gibi kıskançlık krizi yaşayıp 2 gün onunla konuşmamıştı.

"Acaba sevdiği biri mi var" diye beyin dalgaları titreşti. Beyninden gelen hastalıklı nöronlar "belki de Onun için gitmiştir.'' diye hareketliliği kızıştırmaya başlamıştı. Kıskançlığı ve öfkeyi artıralım diyen sinirler "O kız için seni terk edecek" diye ortalığı velveleye vermeye başlamışlardı bile. Christian çok da iyi etmişti Anastasia'yı bir yere kapatıp sadece kendisinin sahip olmasını isteyerek. O kitabı ilk okuduğunda Christian'nın davranışları önceleri abartılı gelse de zamanla kendine yakın hissetmişti. Onunda hayatında "grinin 50 tonu" yoktu.

Sufi'yi her aradığında çok net konuşmaması da tezini kuvvetlendiriyordu. Bir gün daha gelmezse atlayıp İstanbul'a gidecekti. Onsuz iş yapamazdı. Her hareketini ona söylemek zorundaydı. Şu an babasıyla ilgili sorunu olmasaydı ikinci gün İstanbul'a giderdi. Dua etsin haber beklediği şeyler vardı.

Bu hastalıklı hal onda bebekliğinden beri vardı. Annesiyle de aynı durumları yaşıyordu. Annesi yanından uzaklaştırmaya çalıştıkça ona daha çok yapışıyordu. Bunda birazda annesinin payı vardı Bilinçsiz bir şekilde O'na devamlı duygusal ve psikolojik istismar uygulardı.

Fiziksel istismar uygulamazdı ama o kısmı zaten babası fazlasıyla dolduruyordu Küçükken O'nu alışveriş merkezine götürüp bir bankta beklemesini söyler döndüğünde onu üzgün bulmazsa "seni terk edip gideceğim'' deyip gün boyu konuşmazdı. Üzgün bulunca da elini sevgiyle tutar. ''annesinin kuzusu annesizde yapamazmış" derdi.

Bu his küçüklüğünden beri beyin kimyasına işlediğinden dolayı her ayrılış onda terk edilme duygularını tetikler ve korteksi onu korumaya almak için refleks geliştirirdi. Annesinden göremediği şefkat hissini Sufi fazlasıyla verdiğinden Mihail'e hastalıklı bir şekilde bağlanma örüntüleri kurmaya başlamıştı. Hatta daha da ileriye gidip annesiyle artık karşılaşmaktan bile büyük bir nefret duyuyordu. Onun için eve bile gitmiyordu.

Narsistçe bir duygu her yanını sarmalamaya başlamıştı. Sevdiğim ya benim olacak ya da kara toprağın felsefesini yaşıyordu. Gerçek ölüm olmasa da o daha önce sevdiğini sandığı insanları zamanla kendi içindeki kara toprağa gömüp onların üzerini nefret külleriyle gömüyordu.

O hali yaşamak istemese de Sufi'ye şu an gıcık olmuştu. Kalbindeki sevgi pıtırcıkları yeşermek için can atıyordu ama beyninde korteksi "hayır! Kendini korumalısın. Aşırı sevip kendini bırakırsan sana zarar verirler. Annen bile sevmezken seni kim sevecek" diye iplerini kalbin eline vermek istemiyordu.

Yoğun şekilde bu duygular içindeyken gözü Macbook'a takıldı ve Dark Web'den gelen mesaj dikkatini çekti. Beynindeki bütün duygular ani fren yapıp yön değiştiren araba gibi merak dürtüsüne doğru kaymıştı. Mesaj "sana mesaj atan kız 120 kişiye de aynı mesajı atmış ve bunlardan bazıları kardeş olduklarına inanıyorlar. Araştırdık bağlantı kurduklarının çoğu Kentucky'de yaşıyor eyalet dışı olanlar 20 kişi. Burayla nasıl bir bağlantın olabilir. Orda tanıdığın kimse var mı?" diyordu.

Mesajı okuduktan sonra beynindeki yolaklara doğru kısa bir seyahat yaptı fakat bu eyaletle ilgili hiçbir şey canlanmadı. Amerika le nasıl bir ilgisi olabilirdi. Babası oradan olamazdı. Annesi sık sık Avrupa'ya giderdi ama daha önce Amerika'ya gitmesiyle ilgili hiçbir şey duymamıştı. Sadece Ohio'da yaşayan bir teyzesi vardı. Onu da hiç görmemişti. Annesiyle küstüklerinden yıllardır telefonda bile görüşmüyorlardı.

Merak duygusu gittikçe şiddetlenmeye başlamıştı. "Bu ne şimdi, Sadist babama katlanamazken ikinci bir babayı kaldıramam'' bunu söylerken kendisine bile itiraf etmekten korktuğu terk edilebilme duyguları pik yapmaya hazırlanıyordu.

"Babam beni belki de onun için sevmiyordur. Kesinlikle çocuğu olmadığımı biliyor'' beynindeki nöronlar bir o duygudan bir başka duyguya hopluyorlardı. Koşarak gelen diğer nöron "zannetmiyorum bundan haberi olsa bir gün bile seni o evde yaşatmazdı. Seni de anneni de öldürürdü'' deyince her şeyi tasdikleyen diğer nöron ''Bence de haberi yok. Olsa seni çoktan evlatlıktan reddeder ve sana tek kuruş koklatmazdı" diye sinaps yaptı.

"Bunu Sufi'yle paylaşmalısın" dedi arkadaki konuşmaktan çekinen nöron bu Ares'e önce mantıklı gelse de Sufi yanında olmadığı için beynindeki kızgın nöron ''Onun hangi cehennemde olduğu belli değil, Ne zaman ihtiyacın olsa ortalıkta görünmez zaten" deyip diğer nöronları bastırdı.

Sufi Ares'in yaşadığı duygulardan habersiz bir şekilde telefonu çaldırdı. Ani çalan telefonun sesinden ürken Ares ekranda Can Sufi yazısını görünce biraz önceki kızgınlığından eser kalmamıştı. Telefonu büyük bir hızla açtı Mihail konuşmadan ''hangi cehennemdesin! Bir haftadır gelemedin," diye bağırıp bütün hıncını ondan çıkarmak istedi.

Bu durumlara alışık olan Sufi yumuşak ses tonuyla "yine hey heylerin üstünde aslanım'' deyip altan almaya başladı. Ondan uzak kaldığında nasıl paniklediğini biliyordu. "Özledin biliyoruz. Tamam akşama ordayım, okula gitmeden arayıp o güzelim sesini duymak istedim."

Ares çok kızgın olsa da Sufi'nin sesini duyduğu an yelkenleri suya indiriyordu ama yine de meydanı ona bırakmıyordu. Sitem etmesini söyleyen nöronları "ne özleyeceğim, gittin dönemedin bir türlü, oralar bensiz rahat geldi herhalde'' Sufi Ares'in kaprislerine alışık olduğu için "Geliyoruz işte, özlem bugün sona erecek, senin deyiminle hadi jüss''

Canı sıkkın olduğunda Sufi'nin hemen araması aslında çok hoşuna gidiyordu. İçindeki sevecen nöron'' bu çocuğun içinde melek tüyü var herhalde canım sıkkın olunca hemen ona haber veriyor'' diye aktive oldu.

Bu düşüncesi Macbook'a bakınca hemen söndü yine aklı biraz önceki mesaja kaydı. "Bunu nasıl öğreneceğim' 'diye hipokampüse mesaj gönderince Hipokampüs hemen aktive olup "geçen hafta DNA örneği göndermiştin. Hızlandırmaları içinde ellerine para sıkıştırmıştın. Bence artık çıkmıştır, bugün git bir bak'' deyince hafızasından gelen sinyale uyup hemen harekete geçti.

DNA örneği verdiği hastanenin önüne geldiğinde girip girmeme arasında tereddüt etti. Bir parçası "gidip hemen öğrenmelisin" diyordu. Diğer parçası ise gitmek istemiyordu. Babasının gerçek olmama ihtimalin, bile şu an düşünemiyordu. Ya babası değilse bu hakikatle nasıl yüzleşirdi.

Öğrendikten sonra babasına bunu söyleyebilir miydi Beynindeki bütün nöronlar şu an sanki sinaps yapıp kaos oluşturmaya çalışıyordu. Ya bunu söyledikten sonra ailem beni terk ederse diye söylemekten korktuğu sözler durmadan beyninin içinde sesli bir şekilde ritim tutuyordu.

Bir karar vermeliydi ya bunu bir ömür merak edecekti ya da şimdi gidip öğrenecekti. "En kötü karar kararsızlıktan iyidir'' deyip kararlı bir şekilde sonucu öğrenmek için hastanenin kapısından içeri girdi.

lütfen oy kullanmayı ve yorum yapmayı unutmayın 

YÜZ KAPILI SARAY (TAMAMLANMAK ÜZERE)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin