İclal, evden gün daha ışımadan çıkmıştı. Eski köprünün üzerine gelirken hava hala karanlıktı, ancak gökyüzü hafiften aydınlanmaya başlamıştı. Üzerine çok sevdiği uzun beyaz elbisesini giymişti; bu elbiseyi kardeşi genellikle bir gelinliğe benzetirdi, ancak bugün bu elbise ona kefen gibi gelmişti. Köprünün bariyerlerine çıktı ve son bir kez arkasına baktı. Karanlık derinliğe bırakmayı planladığı anın sessizliği çevresini sararken, içinde bir karışıklık ve karmaşa vardı.Bir an için durdu, tereddüt etti. Ancak kararını vermişti ve artık geri dönüş yoktu. Kendini köprüden aşağıya boşluğa bıraktı. Yere doğru hızla çakılıyordu. Ama bir an gürültülü bir gök gürlemesi duyuldu ve birden bire yere düşmeden önce bir şey onu kucakladı. Bir kuşun kanatları gibi, nazikçe kurtarıcı kollar onu tuttu ve sonra usulca yere indirdi. İclal, korku ve şaşkınlık içindeydi. Ne olmuştu? Ölmüş müydü yoksa yere düşmüş müydü? Kendinden geçmişti. Ancak bir süre sonra ayıldı ve bulunduğu yere bakındı. Izbe bir sokakta yatıyordu, yalnızca sessizlik ve karanlık vardı etrafında. Ne olduğunu anlamak için kafasını karıştırmış haldeydi.
Yavaşça ayıldı ve etrafına bakındı. Yanından birkaç kişi geçti, ancak onu fark etmiyormuş gibi davrandılar. İclal, biriyle konuşmaya çalıştı ama sanki görünmezdi. Eve gitmek istedi, annesi ve kardeşinin endişelendiğini düşündü. Bir an önce evlerine gitmek istedi. Annesinin bahçesinde buldu kendini. Ancak avluda bir sürü polis vardı, herkes telaş içindeydi. Annesi ağlıyor, kardeşi ifade veriyordu. İclal, onlara doğru koştu ve annesine sarıldı. Ama annesi, onu fark etmiyormuş gibi davrandı. İçinde bir çırpıda kocaman bir boşluk oluştu.
Sonra, kararını verdi. Tuna'nın evine gidecekti. Tuna, uyuyordu. Onun yaşadıklarından haberi bile yoktu. İclal, odasındaki yatağında sessizce uzandı ve onu bir süre izledi. Sonra, içinde bir öfke ve hırs hissetti. Bir tokat patlattı yüzüne, intikam almak istercesine. Tuna, aniden yatağından fırladı, etrafına şaşkınca bakındı. İclal'in ne olduğunu anlamaya çalıştı, sonra ışığı açtı ve bir anlık kabus olduğuna karar verip yeniden uyudu. İclal, sessizce kahkaha attı. Tuna'nın hissettiğini görmek ona bir tür tatmin ve zafer duygusu vermişti.
İclal, hızını alamayıp Tuna'nın anne ve babasının yaşadığı eve doğru yöneldi. Hırsla kapının önüne geldiğinde içindeki öfke ve hüzün bir aradaydı. Evin kapısını sessizce itti ve içeri girdi. Karanlık odaların içinde sessiz adımlarla dolaşırken, geçmişin hayaletleri etrafını sarıyordu. Tuna'nın odasını buldu ve içeri girdi. Masanın üstündeki fotoğraf çerçevelerini bir bir yere fırlattı, duvara çarptı ve kırıldı. Odanın içindeki her şeyi darmadağın etti, kıyafetleri yere serdi, çekmeceleri karıştırdı.Sonra, Tuna'nın anne ve babasının odasına gitti. Tuna'nın annesine bir çimdik attı, huzursuzca kıpırdanırken saçını çekti. Kadın uyanmadı, derin bir uyku içindeydi. İclal, dayanamayıp bir tokat daha attı ve kadın çığlık atarak uyandı. Yanında yatan kocası da gürültüye uyandı, karısının tepkisi karşısında şaşkınlıkla gözlerini ovuşturdu.
"Sen mi vurdun bana?" diye hiddetle sordu Handan Hanım,
"Ne münasebet, niye böyle bir şey yapayım ?" dedi kocası
"Doğru söylüyorsun, özür dilerim" dedi Handan Hanım kabus gördüm herhalde
İclal evden ayrıldı. Ancak içindeki öfke dinmemişti. Madem ölmüştü, cennete veya cehenneme gitmesi gerekmiyor muydu. Ama hala dünyadaydı, o zaman Tuna'ya ve ailesine acı çektirmeliydi. Onlara zindan etmeliydi, çünkü onlar da ona zindan etmişlerdi. Daha fazla neler yapabileceğini bilmiyordu, ancak bu gücü kullanmalıydı. Tuna'ya eziyet etmeli, onu delirtmeliydi. Zamanla nasıl yapacağını öğrenecekti.
Evin dışına çıktığında, kendini hafif ve tüy gibi hissediyordu. Gece sokaklarında dolaşmaya başladı, nereye gideceğini bilmiyordu. Varla yok arasında bir yerdeydi, adeta bir hayalet gibi.
Sonunda evlerine geri döndü. Annesi ve kardeşi hala endişeliydi. İclal, onları görünce içindeki hüzün daha da derinleşti. Safiye Hanım'ın gözleri boşluğa dalmış, yavaşça yaşlarla doluydu. İnci, endişeli bir şekilde konuştu: "Hiçbir iz bulamadılar, belki canına kıymamıştır anne, umarım iyidir."
Safiye Hanım sessizce başını salladı, konuşacak durumda değildi. İclal, daha fazla dayanamadı ve sessizce evden ayrıldı. Ziyaret etmesi gereken birkaç kişi daha vardı: kürtajı yapan hemşire ve doktor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Araf'ın Kıyısında
FantasyNe gidebildim, ne geri dönebildim. Hastalılklı bir aşk uğruna hayatımı feda ettim. Sonunda bir köprünün üstünde buldum kendimi, bıraktım boşluğa hayallerimi... ama gidemedim,cehennemin kıyısında bu dünyanın boşluğunda kalakaldım. Şimdi intikam vakti...