Safiye Hanım sabah kalktı, kızlarına kahvaltı hazırlamak için mutfağa geçti. Kahvaltıyı hazırladı, çayı demledi. İnci hala yatağında uyuyordu, fakat İclal'in yatağı boştu. Safiye Hanım telaşını belli etmemeye çalışarak odalara gitti, İclal'i aradı. Ancak ne tuvalet ne banyo ne de evin diğer odalarında İclal'i bulamadı. Kızı İnci'yi uyandırdı.
"Inci, kalk kızım, günaydın," dedi Safiye Hanım.
"Günaydın anne," cevapladı İnci.
"Söyle bana, İclal dışarı mı çıktı kızım? Haberin var mı?" diye sordu Safiye Hanım telaşla.
"Görmedim anne, ben uyuyordum," dedi İnci.
"Ablan yok kızım," dedi Safiye Hanım endişeyle. İnci ablasının yatağının üstünde bir zarf buldu. İçinde, ablası tarafından yazılmış bir mektup vardı.
İclal'in mektubundan...
Kör bir ışık yanıyor içimde şimdi sadece, bütün umut yangınlarından geriye, eremediğim ümitlerim acı bir cemre gibi düştü yüreğime. Bereket değil bu sancılar, acı doğuruyorum sadece. Neyi çok istersen imtihandır. Onunla sınanır, sonunda da o hasretle ölür gidersin. Ama bir seferde değil, her gün azar azar damla damla erir, sonunda tükenir gidersin. Yavaş yavaş düştüğün kör kuyuların içinde kaybolursun. Hayat ışığını kaybedersin önce, yorgun umutsuz gözlerle bakarsın artık aynalara... Gözlerinden akan yaşlar söndürse keşke içindeki yangını. Bir gün bir uyansan için buz gibi olmuş, mermer gibi soğumuşsun her şeyden. Hiçbir şey hissetmesen ne acı ne keder ne de hüzün. Acılarından kurtulmuşsun ama insanlığı da unutmuşsun. Artık hissetmesen annesine gülen, annesine sarılan, annesine koşan çocuklar acı vermese sana. Ne hoş ne güzel olur. Umut terk etse kalbini. Sıkışmasa artık ciğerlerin, nefes almakta zorlanmasan. Düşün kar kaplamış her yeri sen soğuktan donmuş hiçbir şey hissetmiyorsun artık soğuğu bile. Uyuşmuşsun, uykun geliyor, bir daha uyanmamak üzere kapıyorsun gözlerini. Acı yok, hüzün yok, mutsuzluk yok. Sonsuz karanlıkta kaybolmuşsun. Olamadığın anneliğinin bir önemi yok. Doğuramadığın bebeğinin de... Çok küçük bir çocukken erken yaşta kaybettiğim babam için yazık, çok genç öldü derlerdi hep. Bana saçma gelirdi kocaman adam, yaşlı adam ölmüş derdim kendi kendime ne var ki bunda. Sonra hayattan bir şeyler beklediğim dönemde, en azından biraz mutluluk beklediğim günlerde yani, ben de acırdım ona. Ama şimdi anladım ki bu dünyanın mutsuzluğuna iyi bile dayanmış. Bu kadar acıya, hayal kırıklığına rağmen çok bile yaşamış. Şimdi diyorum ki yaşamayı beceremeyenleri mi erken ölüyor acaba. Eğer öyleyse beni de alsın yanına, ben de beceremedim yaşamayı çünkü. Delilik çok iyi bir şey aslında. Kayış bir koptu mu tamam her şey çok güzel. Bundan sonrasını senden başkaları düşünsün, bu güne kadar hep sen düşündün de ne oldu. Ne geçti eline neyi düzeltebildin. Neyi istediğin hale getirebildin. Hiçbir şey. Koskoca bir hiçlik. Ben çok güzel bir anneyim. Bebeğime çok güzel bakıyorum. Emziriyorum, altını değiştiriyorum, oyunlar oynuyorum. Uyanana kadar çok güzel bir anne oluyorum. Uyanınca bitiyor her şey. Bir hiçliğe uyanıyorum. Koyu bir mutsuzluğa... Ben hiçbir zaman anne olamayacağım. Ben hiçbir zaman anne olamayacağım. Yüzlerce kez yazmak istiyorum bu cümleyi. İçim soğuyuncaya kadar. Artık hiçbir umudum kalmayana kadar. Buz gibi kaskatı kesilene kadar. Artık hiçbir şey hissetmeyene kadar. Hissetmek zor çünkü. Çok zor. Ya hissiz olacaksın ya da ölüp gideceksin, sıyrılacaksın acıların arasından. Ben ikisini de yapamıyorum. Nefes alıyorum sadece. Yaşamak değil bu. Gün doldurmak, ölüm beklemek. Beklerken hissetmek çok zor. Çok acı. Ben hiçbir zaman anne olamayacağım. Benim çocuğum olmayacak. Geceleri uyanmayacak, diş çıkarmayacak, ateşlenmeyecek, emeklemeyecek, yürümeyecek, bana anne demeyecek kimse. Okula başlamayacak, kıyafetleri küçük gelmeyecek, parka gitmek istemeyecek, ben çocuğumun elinden tutamayacağım mesela. Kimse benim anneler günümü kutlamayacak. Ben doğum gününü kutlayamayacağım mesela çocuğumun. Canı acıdığında anne diye ağlamayacak mesela. Benim payıma yaşayamadığım hayata veda etmek düşüyor sadece. Canım annem, seni çok seviyorum, sana layık bir evlat olamadım, beni affet. İnci tanem, bir tanecik kardeşim, benim yaptığım hataları sen sakın yapma. Beni gülümseyerek hatırlayın, sakın arkamdan ağlamayın. Hoşça kalın, sizi çok seviyorum.
İnci ve Safiye Hanım gözyaşları içinde bitirdiler mektubu. Çıldıracak gibi oldu Safiye Hanım kızı intihardan bahsediyordu canına kıyacağını söylüyordu. Hemen polise gittiler. Kızını bir delilik yapmadan önce bulmak için kuş gibi çırpınıyordu zavallı kadın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Araf'ın Kıyısında
FantasíaNe gidebildim, ne geri dönebildim. Hastalılklı bir aşk uğruna hayatımı feda ettim. Sonunda bir köprünün üstünde buldum kendimi, bıraktım boşluğa hayallerimi... ama gidemedim,cehennemin kıyısında bu dünyanın boşluğunda kalakaldım. Şimdi intikam vakti...