Sabah olduğunda Emilé Hanım müthiş bir kahvaltı hazırlamıştı. Uzun yıllardır Türkiye'de olduğu için Türk kahvaltısını da benimsemişti. Zaten yabancıların çoğu severdi Türk kahvaltısının zenginliğini. Çayı demlemiş hatta mis gibi ekmek bile kızartmıştı. Seyran uykudan bu mis gibi kokuyla kalktı. Gülümsemesi yüzünde dondu bir anda. Dün gece olanları hatırladı. Pelin'in hamile bir şekilde gelişini, Ferit'in onun için ve oğlu için mücadele etmesini gözünün önüne getirdi. Kalbine bir bıçak saplanıp döndürüldü adeta. Midesi bulanmaya başladı. O sırada kaldığı odanın kapısı çalındı. Hocası onu kahvaltıya çağırıyor olmalıydı. "Günaydın Seyrancığım. Hadi kalk bakalım. Kahvaltı hazır."
"Hocam..Ben pek kahvaltı etmem ama size ayıp olmaz umarım."
"Olmaz öyle. Kalk ve bir şeyler atıştırmaya çalış. Güçten düşmeni istemeyiz."
Seyran banyoya gidip elini yüzünü yıkadı. Aynadaki görüntüsüne baktı. Tüm gece kesik kesik uyuduğu için gözaltları morarmıştı. Rengi bembeyazdı. Kendini zorlayarak biraz zeytin birkaç da peynir yiyordu ki hocacsı ona tereyağ sürülmüş bir dilim kızarmış ekmek uzattı. Bu kadında garip bir anne şefkati vardı. Seyran gülümseyerek aldı ekmeği.
"Tereyağını köylü pazarından aldım. Bak bakalım beğenecek misin?" dedi gülümseyerek kadın.
Seyran küçük bir kahkaha attı bu cümleye. "Köylü pazarı mı? Hocam zannettiğimden daha çok benimsemişsiniz bu ülkeyi."
"Nerede yaşıyorsan oraya aitsin Seyrancığım. Ben seviyorum bu ülkeyi. Ait hissediyorum."
"Ne güzel." dedi Seyran burukça gülümseyerek. Hayatındaki en büyük problemi tespit etmiş gibiydi. O hiçbir yere ait hissetmiyordu. Antep'teyken o evden bir gün çıkıp gitme umuduna tutunuyordu. Orası evi gibi değildi. Yalıda sürekli diken üstündeydi. O odaya ait hissettiği tek tük zamanlar olmuştu. O zamanların tek ortak özelliği Ferit'in ona en içten olduğu halleriydi. Fakat maalesef bu zamanlar çok kısa sürmüştü.
Emilé Hanım Seyran'ın düşünceli hallerine baktıkça hüzünleniyodu. Gencecik bir kız omzunda ne çok yük taşımıştı. Şimdi bu yüklerden kurtulması için desteğe ihtiyacı vardı ve o gereken tüm desteği verecekti.
"Seyran, bugün evde kal ve dinlen. Okula gelme. Muhtemelen seni bulmak için okula uğrayacaklardır."
"Evet hocam tahmin edebiliyorum. Kimseyi de görmek istemiyorum."
"Hah işte o yüzden evde kal. Güzel bir kahve demle kendine. Müthiş çikolatalarım var. Acıkırsan karşıdaki kafenin makarnaları müthiş söyle getirsinler. Ben hallederim."
"Teşekkür ederim hocam. İyi ki varsınız."
"Sen de iyi ki varsın ve artık teşekkür etme lütfen. Hem bak sana neler göstereceğim. Bitirdin mi kahvaltını?"
"Evet evet çoktan. Ne göstereceksiniz?"
"Gel benimle."
Seyran hocasını takip ederken kendini büyükçe bir odada buldu. Burası eski bir İstanbul apartımanı olduğu için tavanlar yüksekti. Karşıda müthiş bir deniz manzarası vardı. Odadaki manzara ise Seyran için çok daha müthişti. Tuvaller, fırçalar, boyalar...Seyran heyecandan ne yapacağını şaşırdı.
"Hocam..Burası harika bir yer. Cennet gibi." dedi gözlerinin içi gülerek.
"Sadece sanatçı gözüyle bakana öyle Seycancığım. Bak burada eski bir pikap ve plaklarım da var. Sana göstereyim de istediğin zaman çalarsın resim yaparken."
Seyran bir an yaşadığı tüm korkunç anıları unutmuştu. İlk defa tuval kullanacak, ilk defa pikaptan müzik dinleyecekti. İlk defa hiç kimsenin müdahalesi olmadan saatlerce resim çizebilecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalı Çapkını (Yüzleşmeler) pt1
Historia CortaSeyran'ın söyleyemediklerini söyleyip, sustuklarını konuşacağız. Size gül bahçesi değil ama yüzleşmeler vadediyorum.