32. YÜZLEŞME

3 0 0
                                    

Ölü gibiydim. Aynı öldürdüğüm onca insan gibi...

Geçmişimizdeki tüm sırlar gün yüzüne çıkmasıyla hayattımın çakılması bir olmuştu.

Felix, soyluları öldüren C.A.'nın ben olduğumu biliyordu. Bunu tabii Boris'e söylemişti. Çünkü o günden beri listemde kalanlar tek tek ölüyordu. Bunu yapan ondan başkası olamazdı.

Bana mesaj veriyordu.

Beni öldürmek istediğini değil benim için herkesi öldürebileceğini gösteriyordu.

Listemdeki kalan son adam Shad Jinsu'ydu. Babamın en yakın arkadaşlarından biriydi. Aynı zamanda en kötülerindendi.

Malikanesinin bahçesinin önündeydim. Kapının önünde Middleton hanedanlığının arabası vardı. Boris 2 gündür bu evin içindeydi. Beni bekliyordu.

Savaşın üstünden neredeyse 1 ay geçmişti. Peşimdeydiler. Doğru düzgün hareket bile edemiyordum.

Yüzleşmek istiyorsa yüzleşecektim.

Bugün buradan sanırım birimiz sağlam çıkacaktık.

Malikanenin bahçesine girdim. Bahçede kendinden geçmiş ya da çoktan diğer dünyaya göçmüş askerlerin arasından malikanenin açık kapısından içeriye girdim.

Ağlamaktan gözleri kıpkırmızı olan evin hanımı Emei beni görmesi ile hemen ayaklandı. Saçı başı darmadağınıktı. Pek güzel günler geçirmediği belliydi.

"Geldin, lütfen yardım et!" Ağlayarak yanıma koştu. Annemi zorbalarken ağlatan kadın şimdi karşımda ağlıyordu.

"Kocan kocamı esir aldı. Odadan çıkarmıyor! Bana seni beklememi söyledi. Bir sen bana yardım edebilirmişsin. Yardım et bana!"

Ellerimi kadından çektim.

"Neredeler?"

Kadın ağlamaya devam ederek konuştu.

"Üst katta koridorun sonundaki odada."

Yavaş adımlarla merdivenlere yöneldim. Merdivenleri yavaş yavaş çıkarken kalbim ağır ağır atıyordu. İçimde öyle bir acı vardı ki... Bu acıyı tarif etmem mümkün bile değildi.

Koridorun sonuna doğru yaklaştığımda titreyen ellimle kapının kolunu tuttum. Kapıyı yavaşça açtığımda burnuma buram buram kan kokusu gelmeye başladı.

O çoktan Dük'ü öldürmüştü.

Karanlığın ardından bana dönen o gözleri görmem bir oldu. İçerisini aydınlatacak hiç bir şey yoktu. Kapıyı açtığım için koridordaki ışıklar içeriye yansıyordu.

"Geldin."

Kapıyı ardımdan yavaşça kapattım. Bu sakinliğim normal değildi. İçimde kopmaya hazır olan o fırtınayı hissediyordum. İnim inim geliyordu.

Gözüm içeriye daha da alışınca onun bir koltukta oturduğunu fark ettim. Yavaşça oturduğu yerden kalktı ve bir kibrit sesi duydum. Yanındaki bir gaz lambasını yakmasıyla etraf yavaşça aydınlandı. İşte o an görmemem gereken bir şeyi gördüm.

Dük Jinsu'nun ceseti...

Bundan önce öldürdüğüm tüm adamlar gibi başı bedeninden ayrılmıştı. Ve kanıyla duvara imza atılmıştı. Ama atılan imza C.A değildi.

R.C.A.M.

Ruby Cedric Albert Middleton.

O beni kabul ediyordu.

"Ruby." Bana seslenişiyle bakışlarım ona döndü.

"Naptığını sanıyorsun Boris?"

Sesim bu sakinliğime nazaran fazla sesli çıkmıştı.

Geçmişin SırlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin