Solaria'nın Güneş Işığı Kafesi, şehrin en popüler ve huzurlu yerlerinden biriydi. Büyük pencerelerinden süzülen güneş ışığı, içeriyi sıcak ve davetkar bir şekilde aydınlatıyordu. Duvarlarda çeşitli bitkiler ve renkli tablolar asılıydı. Hafif bir caz müziği ortamı daha da keyifli hale getiriyordu. Kael, Hanna ve Enel, geniş bir masada oturmuş, içeceklerini yudumlarken sohbet ediyorlardı. Her biri, son yaşanan olayların ardından biraz olsun rahatlamaya çalışıyordu.
Kael, elindeki kahve fincanını havaya kaldırarak söze başladı. "Dürüst olmak gerekirse, şu Lamastha olayından sonra bile bu kahvenin tadı mükemmel." dedi. Gözleri hafifçe kısılmış, gülümsemesi yüzüne sıcak bir ifade katmıştı.
Hanna gözlerini devirerek hafifçe iç çekti. "Kael, her şeyi bu kadar kolay atlatmanı gerçekten kıskanıyorum. Ama sanırım bu, yaşadıklarımızın ağırlığını hafifletmek için iyi bir yöntem."
Enel, ciddi ama biraz da alaycı bir ifadeyle söze girdi. "Evet, çünkü kahve her şeyin çözümü. Savaşın ortasında bir fincan kahve içmek neden aklımıza gelmedi ki?" Konuşurken kaşlarını hafifçe kaldırmış, yüzünde ironik bir gülümseme belirmişti.
Hanna, dayanamayıp kahkahayı bastı. "Savaşın ortasında kahve mi? Seni, o halinle hayal edemiyorum.."
Enel, Hanna'nın sözlerine hafif bir tebessümle karşılık verdi. İçindeki derin çatışmaların farkında olan Hanna, arkadaşını biraz olsun rahatlatmak istiyordu. Enel'in tebessümü, içindeki karanlık bulutların biraz olsun dağıldığının bir işaretiydi
Kael, gülümseyerek araya girdi, " Belki o pislikte kahveyi seviyordur. Böylece sorunlarımızı konuşarak halledebilirdik."
Gülüşmelerin ardından Enel, derin bir nefes alarak konuşmasını ciddileştirdi. "Yalnız, aklımı kurcalayan birkaç şey var." dedi. Sesi, daha önceki şakalaşmalardan çok farklı, kararlı ve biraz da kaygılıydı.
Hanna, kahvesinden yudum aldıktan sonra " işte başlıyoruz." Diye mırıldandı.
Kael, kaşlarını hafifçe kaldırarak ve dikkat kesilerek sordu. "Nedir onlar, Enel?"
Enel, gözlerini Kael'e dikti ve yavaşça devam etti. "Orada ne oldu, Kael? Gözlerin ve bedenin, adeta değişime uğradı." Gözlerinin derinliklerinde, Kael'in yanıtlayıp yanıtlayamayacağı bir sorunun ağırlığı vardı.
Kael, bu beklenmedik soru karşısında donakalmıştı. yüzünde bir an için karanlık bir gölge belirdi. Gözleri, yaşadığı dehşeti yeniden yaşıyormuş gibi derin bir keder ve korkuyla doldu.
"Bilmiyorum..." Sesi alçalmıştı, neredeyse fısıltı halinde. "Lamastha'yı gördüğümde içimde bir şey uyanmış gibiydi. Karanlık ve kötü bir şey... O şey... her şeyi yok etmek istiyordu. Öfkesi ve nefreti o kadar yoğundu ki, engin bir okyanusun ortasında çırpınmak gibiydi." Ellerini masanın üzerinde sıkarak, adeta o anı yeniden hatırlıyordu. Gözlerini Enel'e çevirdi. " bu berbat bir histi.."
Enel ise Kael'i dinlerken aynı şeyleri kendisinin de yaşadığını fark etti. O hissin, nasıl birşey olduğunu çok iyi biliyordu. Bu yüzden onu suçlayamazdı. Kaşlarını çattı, " Peki ya Lamastha'nın sözleri.. "
Hanna, araya girdi. " Enel!"
Enel, " Bunları konuşmalıyız, Hanna. Unuttuğumu zannetme. Sıra sana da gelecek."
Hanna, bir an duraksadı ve kendisini geriye doğru yaslayarak kahvesinden yudumlamaya başladı. Kael'e yüklenmenin gereksiz olduğunu düşünüyordu, fakat kendisi hakkında gerçekleri öğrenmeye hazır hissetmiyordu.
Enel, dikkatini Kael'e çevirerek devam etti. , " Lamastha'nın söyledikleri bir benim dikkatimi çekmiş olamaz değil mi? O seni tanıyordu, Kael. Sana bakarak, 'sen O'sun' dedi. Kulaklarımla duydum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Jeager: Adaletin İki Yüzü
Science FictionGerçek bir Jeager, savaş meydanında doğar, burada şekillenir ve burada ölür.