13-İçimdeki Kaos

73 61 3
                                    

Karanlık gecenin soğuk pençesi, Hanna'nın tenine işliyordu. Kasabanın içinde yankılanan rüzgar, fısıltılarla dolu bir senfoni gibi dalları hışırdatıyordu. Ay, bulutların arasından gökyüzüne bakıyor, solgun ışığıyla çevreyi kısmen aydınlatıyordu. Hanna, korkusunu bastırmaya çalışarak kuyunun ağzına adım attığında, o derin, karanlık boşluk ona bakıyormuş gibi hissetti. Soğuk bir esinti yüzüne vurdu, neredeyse görünmez karanlık eller, tenine dokunup geçiyordu.

Kuyunun içine doğru eğildi, nefesini tuttu. Kalbi, göğsünde yankılanan davullar gibi çarpıyordu. Geri adım atmak, kaçmak, oradan uzaklaşmak istiyordu. Ama Kael ve Enel'e söz vermişti. Onlar için, kasabanın çocukları için burada kalacaktı. Ellerini ovuşturdu, titreyen parmakları soğuktan çok, korkudan donmuştu.

Zihninde, tanıdık bir ses yankılandı: ihtiyarın sesi. "Sakın kuyunun derinliklerine bakma."

"O ihtiyar..çok tuhaftı.." diye düşündü Hanna. "Bu karanlık büyü, bu lanet, hepsi... Bizimle oynuyor, bizi sınava çekiyor." Gözlerini karanlığın içine dikti, soğuk terler avuçlarından süzülüyordu. "Ama ben korkak değilim. Kael ve Enel'e güveniyorum. Onların bana ihtiyacı var."

Ancak içindeki o sinsice fısıldayan ses, düşüncelerine çengel atmıştı. "Ya başarısız olursan, Hanna? Ya onları kurtaramazsan? Ya bu karanlık seni de yutarsa?" Kafasında yankılanan bu fısıltılar, korkularını daha da derinleştiriyordu.

Tam o anda, kuyunun derinliklerinden gelen boğuk bir uğultu Hanna'yı sıçrattı. Soğuk, karanlık bir enerji, kıvrılarak yukarıya doğru yükseliyordu. Sanki yeraltından gelen şeytani bir varlık, karanlık kollarını uzatıp onu çekmek istiyordu. Hanna, yutkunarak sırtını dikleştirdi, cesurca durmaya çalıştı. Ama kalbi, kıyısında durduğu uçurumun eşiğinde çırpınan bir kuş gibi çarpıyordu.

Kuyunun karanlığına dalmışken, aniden bir ses duydu. Yumuşak ama alaycı bir tonla yankılanan bir ses. "Yardıma ihtiyacın varmış gibi görünüyor..."

Hanna, irkilerek sesin geldiği yöne döndü. Gözleri, gölgeler arasından yavaşça beliren bir figüre takıldı. Dario'ydu. Kasabanın loş ışığında yüzü gölgelerle kararmış, yorgun ve sert bir ifade takınmıştı.

"Dario!" diye fısıldadı Hanna, şaşkınlığı sesine yansımıştı. "Burada ne arıyorsun?"

Dario'nun adımları yavaş ama kararlıydı. Koyu cüppesi rüzgarda hafifçe savruluyordu. Gözleri karanlıkta pırıl pırıl parlıyordu. "Yıllarca," diye başladı. "O aşağılık iblisin peşindeydim. Fakat ne onu yakalamak için yeterli gücüm vardı ne de cesaretim. Bulsam bile ne yapabilirim ki? Sonuçta o iblis ben ise etten ve kemikten bir insandım.. Ta ki o gün..." Duraksadı, uzak bir anıya dalar gibi gözleri başka bir yerdeydi. "O gün bir adam geldi. Tuhaf biriydi. Bana yaratığı hapsedecek bir büyüden bahsetti. O adam... sanki beni yıllardır tanıyormuş gibiydi."

Gözlerini Hanna'ya çevirdi, kararlılıkla parladı. "O büyü sayesinde o iblisi yakalama fırsatımız var. Sana yardım etmeme izin ver. "

Hanna, içindeki şaşkınlığı ve şüpheyi bastırmaya çalışarak bir adım geri çekildi. Dario... diye düşündü. Bu adam... yeşil sıvı hakkında yalan söylemişti. Güvenilir miydi? Kalbinde bir şeyler uyarı veriyordu, ona inanmaması gerektiğini söylüyordu.

"Hayır," dedi Hanna. "Sana güvenemem."

Dario, yüzündeki şaşkınlığı gizleyemedi. Kaşları çatıldı, dudakları sıkıca kapandı. "Neden?" diye sordu, sesi sertleşmişti. "Neden yardımı reddediyorsun? İkimiz de aynı şeyi istiyoruz! O iblisi durdurmayı!"

Hanna gözlerini Dario'ya dikti. "Çünkü, bize yalan söyledin! Yeşil sıvı... Onun ne olduğunu bilmediğini söylemiştin. Ama öyle değilmiş. Bu kasabadaki herkes, o sıvının Zümrüt Ruh İksiri olduğunu biliyormuş!"

Jeager: Adaletin İki YüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin