2-Alt Üst Fanisiniz..!

134 99 19
                                    

Ama her ne kadar doğa onları bir kucak gibi sarıyor olsa da, bu huzurun altındaki gerçeğin çok daha karanlık olduğunu hissedememişlerdi.

Ve birdenbire... tüm bu ihtişam, yerini korkunç bir gerçeğe bıraktı.

Keşif ekibinin gözlerinin önüne serilen manzara, anlatılacak kadar basit bir dehşet değildi. Karşılarında uzanan toprak, vahşet dolu bir katliamın izlerini taşıyordu. Her yerde cesetler vardı. Gezegenin gizemli enerjisiyle evrimleşmiş yerlilerin cansız bedenleri, sanki vahşetin acımasız birer tanığı gibi bitkilerin arasında, yolların üzerinde öylesine dağılmışlardı. Bazıları ise ağaçların dallarına sanki alay edercesine asılmış, rüzgârın hafif dokunuşlarıyla yapraklar gibi sallanıyordu.

Toprak, kurumuş kan lekeleriyle kararmıştı, sanki gezegenin derisi bu acıyı emmiş ve sonsuza dek saklamıştı. Cesetlerin üzerindeki derin yara izleri, acımasız bir şiddetin işaretlerini taşıyordu; her bir kesik, bu vahşetin ne kadar merhametsizce işlendiğini gözler önüne seriyordu. Yerliler, sanki savunmasızca bu saldırıya maruz kalmışlardı, korku içinde koşarken yakalanmış gibiydiler. Eller, kopmuş uzuvlar, derin yarıklar; her şey, bu gezegende adaletin değil, mutlak bir kıyımın hüküm sürdüğünü haykırıyordu.

Soyrs, bu korkunç manzaranın ortasında dehşete kapılmış, ne söyleyeceğini bilemez bir halde durdu. Boğazı kurumuş, gözleri genişlemişti. Yutkunarak, titrek bir sesle, sanki bir açıklama arıyormuş gibi fısıldadı. "Bunu ne yapmış olabilir?" Bakışları, bir an olsun cesetlerden ayrılamıyordu. Soyrs, daha önce hiç böylesine kanlı bir vahşete tanık olmamıştı.

Koums, dehşetle yoğrulmuş bu manzara karşısında bile soğukkanlılığını koruyordu. O farklıydı. Bir çok kez bu durumla karşılaşmıştı. Gözleri bir askerin keskinliğiyle cesetleri inceledi, fakat içinden yükselen derin tedirginliği bastırmakta zorlanıyordu. Birkaç adım öne çıkarak eğildi, yerdeki cesetlerden birine dokunmadan dikkatle baktı. "Kesikler," dedi yavaşça, sanki her kelime havada asılı kalıyordu, "keskin bir silahın izlerini taşıyor." Yüzündeki ifade giderek daha ciddileşiyordu. Bir an duraksadı, derin bir nefes aldı ve daha dikkatli baktı. Gözleriyle kopmuş uzuvlara doğru kaydı. "Ama şu kopmuş uzuvlar..."dedi. Bakışları, ilerideki mağaramsı karanlığa yöneldi, gözlerinde yükselen endişe açıkça belliydi. Sözleri neredeyse fısıltı haline gelmişti. "Beni asıl endişelendiren onlar..."

Tam o sırada, Soyrs'in elindeki sinyal alıcısının tiz sesiyle ekip irkilmişti. Sinyalin beklenmedik yankısı, cesetlerin arasındaki ölüm sessizliğini kırmış, kulaklarında derin bir yankı bırakmıştı. Soyrs, bir an için afallamış gözlerle cihazına baktı, sinyalin kaynağını tespit etmeye çalışırken elleri titriyordu. Heyecan ve endişe karışık bir şekilde yüzüne yansımıştı.

Birkaç adım sonra, ekibin karşısına aniden büyük ve karanlık bir mağara ağzı çıktı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Birkaç adım sonra, ekibin karşısına aniden büyük ve karanlık bir mağara ağzı çıktı. Mağara, sanki derinliklerinden gelen bir hırlamayla bekleyen, kadim bir yaratığın çenesini andırıyordu. Ağzı karanlık ve soğuktu; içeriye doğru uzanan tünel, bir girdap gibi onları kendine çekiyor, her bir ekip üyesinin yüreğine ürpertici bir korku salıyordu.

Jeager: Adaletin İki YüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin