Eiğitim alanının ortasında tek başına, gözlerini devasa lanete dikmişti. Hanna'nın karşısındaki yaratık, tam anlamıyla bir kabustan fırlamış gibiydi. Boyu neredeyse iki katıydı; kaslı, deforme olmuş bedeni, siyah bir sisle çevrelenmişti. Gözlerindeki kızıl alevler, sanki içinde bitmek bilmeyen bir öfke taşıyor, her hırıltısıyla bu karanlık alevleri daha da körüklüyordu. Kolları normalden çok daha uzun ve kıvrımlıydı, pençeleri toprağı kazıyor, ardında yanık izleri bırakıyordu. Derisi zift gibi, içinden sıvı bir karanlık akıyormuşçasına ağır ve karanlıktı. Yaratık, etrafındaki havayı ağırlaştırıyor, ölümcül bir aura yayıyordu.
Lanet, Hanna'ya doğru sert ve keskin bir hamleyle ileri atıldı. Toprağa gömülen ayaklarıyla adeta yerin kendisi titremişti. Ancak Hanna, gözlerini ondan bir an bile ayırmadan, derin bir nefes aldı. Kalbi hızla çarpıyordu ama zihni sakin ve odaklanmıştı. Yaratığın devasa varlığı karşısında bir an bile tereddüt etmedi.
Ellerini yavaşça kaldırdı, parmakları havada zarif bir dansa başlamıştı. Parmaklarının her hareketi, sanki görünmeyen bir iplik dokuyormuş gibi ince ve kesindi. Elleriyle büyüyü şekillendirirken, parmakları adeta karanlıkta ışıldayan yollar açıyordu. Gözlerini kapatmadan, dudaklarından eski ve unutulmuş bir dil dökülmeye başladı.
"Elviorum sancti... Silvaren nox..."
Sözleri, havada yankılanan birer kehanet gibi duyuluyordu. Büyülü kelimeler her seferinde daha yoğun bir enerjiyle etrafa yayılıyor, rüzgarı kesiyordu. Lanet, Hanna'nın karşısında öfkeyle kükredi, ama vücudundaki hareketler yavaşlamıştı. Onun yaklaşmakta olan saldırısı, sanki Hanna'nın kelimeleriyle zapt ediliyordu.
Hanna'nın sesi yükseldi, elleri biraz daha hızlandı. Parmakları şimdi daha karmaşık ve güçlü hareketlerle havada çizgiler oluşturuyordu. Büyünün enerjisi ellerinden dalga dalga yayılıyor, etrafındaki havayı elektriklendiriyordu.
"Quellin exhale... Serath vulor... Nemia nex..."
Son kelimeler ağzından çıktığı anda, ellerinden görünmez bir enerji patlaması fırlamıştı. Mühür, yokluktan çıkıp, yaratığın bedenini görünmeyen zincirler gibi onu sarmıştı. Lanetin devasa bedeni önce bir adım daha ileri atmaya çalıştı, ama tüm vücudu bir anda felç olmuş gibi donmuştu. Pençeleri havada asılı kaldı, kaslı kolları olduğu yerde kilitlenmişti. Kızıl gözleri Hanna'ya odaklanmıştı, ama sanki içinde taşıdığı kudret bir anlığına tamamen çekilmiş gibiydi.
Hanna'nın mührü, lanetin tüm varlığını sararak onu felç etmişti. Elleri hâlâ havada, zarif bir dansla hareket ediyordu, sanki görünmez iplikler dokuyormuş gibi, lanetin felç olmuş bedenini tutuyordu. Dudaklarından son bir büyülü söz daha döküldü, son bir mühür gibi:
"Vortalis tuan..."
Hanna, derin bir nefes alarak büyüsünü bitirdiğinde, etrafındaki sessizlik sanki eğitim alanının üzerine bir ağırlık gibi çökmüştü. Lanetin hareket etmeden, felç olmuş şekilde yere çökmüş bedeni, Hanna'nın gücünün bir kanıtı gibi orada duruyordu. Nefesi düzensiz olsa da, yüzündeki kararlılık ifadesi değişmemişti. O sırada Senna'nın sesi, bu derin sessizliği yırtarcasına yükseldi.
"Tebrikler, Hanna. Beklediğim gibi, beni yanıltmadın." Sesi soğuk ve kesindi, ama sözlerinde belli belirsiz bir memnuniyet vardı. Senna'nın gözleri Hanna'ya kilitlenmiş, sanki onu ölçüp tartarcasına bakıyordu. Bir anlık duraksamanın ardından başını hafifçe eğdi. "Yerine geçebilirsin."
Hanna, sessizce başını eğip geri çekildi, büyünün bıraktığı yorgunluk hala bedeninde hissediliyordu. Ama gözlerinde bir rahatlama vardı, çünkü Senna'nın onayı, kendisinin başarıya ulaştığını gösteriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Jeager: Adaletin İki Yüzü
Science FictionGerçek bir Jeager, savaş meydanında doğar, burada şekillenir ve burada ölür.