6-Bizler Jeager'ız !

105 83 0
                                    

Elara, her zaman ki gibi odanın derin sessizliğinde kitaplarının arasında kaybolmuş, kehanete dair en ufak bir ipucunun peşinde aralıksız çalışıyordu. Pencerenin ardından uzanan gece, karanlık ve ağır bir battaniye gibi şehrin üzerine çökmüştü. Arada bir rüzgârın taşıdığı ince uğultu dışında evde tek bir ses yoktu.

Ancak o sessizlik, aniden bozuldu. Kael'in yatakta dönüp durduğu ve huzursuz nefesler aldığı duyulabiliyordu. Elara, başını kitabından kaldırdı. Bir süre dikkat kesilip Kael'in odasına doğru baktı. Yavaşça ayağa kalkıp kapıya doğru ilerlerken, kalbi bilinmeyen bir endişeyle daha hızlı atmaya başlamıştı. Kael'in mırıldanmaları artık daha belirgindi; ne dediği anlaşılmıyordu, ama sesinde boğuk bir korku vardı.

Kapının eşiğine vardığında, içeriden gelen seslerin gittikçe daha tuhaf bir hal almaya başladığını anladığında derin bir nefes alarak içeri adım attı. Oda, solgun ay ışığı ile hafifçe aydınlanmıştı. Kael, yorganın altında sıkıntıyla kıvranıyordu; alnında boncuk boncuk ter birikmiş, elleri yatağın kenarını sımsıkı kavramıştı. Yüzündeki ifade, sanki derin bir gölgeyle mücadele ediyormuş gibi gerilmişti.

Elara, korkuyla karışık bir merak içinde Kael'e doğru bir adım daha yaklaştı. Yatağın kenarında dururken, ona uzattığı eli hafifçe titriyordu. Kael'in bu hâli, onu derinden sarsmıştı. Onun her zamankinden daha savunmasız, ama aynı zamanda başka birine dönüşmüş gibi görünmesi, içini bir düğüm gibi sıkmıştı. Derin bir nefes aldı, sesi bir fısıltıdan daha yüksek çıkamadı.

"Kael...? Kael, beni duyabiliyor musun?"

Cevap gelmedi. Kael'in gövdesi hareketsizdi, ama nefesi düzensizdi; sanki başka bir dünyadaymış gibi bir huzursuzlukla inip kalkıyordu. Elara, gözlerini kapatıp kendini sakinleştirmeye çalıştı. Ama sakinleşmek imkânsızdı. Onun bu hâli bir şeyi uyandırmış gibiydi; odadaki hava değişmiş, görünmez bir huzursuzluk her köşeyi sarmıştı.

Kael'in göz kapakları ağır ağır aralandığında, Elara'nın kanı bir an dondu. Kael'in gözleri... hayır, onlar bir insana ait olamayacak kadar tuhaftı. Göz bebekleri incelmiş, dikey bir çizgi hâline gelmişti. Tıpkı bir yırtıcının ya da eski, unutulmuş bir varlığın gözleri gibi.

"Bu da ne böyle.." diye fısıldadı Elara, farkında olmadan bir adım geri çekildi. Kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Birkaç saniyelik sessizlik, onun zihninde bir ömür gibi yankılandı. Derken Kael'in dudakları aralandı ve bir kelime, odanın karanlığında yankılandı.

"Sura... beni affet..."

Kael'in sesi, bir çocuğun pişmanlığıyla bir tanrının çaresizliği arasında bir yerde yankılanıyordu. Derin, yankılı ve sanki başka bir varlığa aitmiş gibiydi. Elara'nın kalbini sıkıştıran bu kelime, sanki zamanın çok eski bir yerinden yankılanıyordu. Ellerini göğsüne bastırdı, dizlerinin hafifçe titrediğini hissetti. Kael'in dudaklarından çıkan bu kelime, ona açıklayamadığı kadar tanıdık geliyordu

"Sura..." diye mırıldandı. Ardından bu kelime, Elara'nın zihninde bir şimşek gibi çaktı. Nefesi kesildi. Gözleri bir an Kael'in tuhaf, o insanlıktan uzak gözlerinde kilitlendi. O anda, beyninde bir yerlerde bir iplik çözülmeye başlamış gibiydi. Kulaklarında yankılanan o kelime, zihnindeki derin bir anıyı, bir gömüyü açığa çıkarıyordu. Elleri hafifçe yanlarına düştü, sesi kendi isteği dışında bir fısıltıya dönüştü.

"Sura..."

Bu kelime, onun için sadece bir isimden ibaret değildi. Bu, kadim metinlerde fısıldanan, efsanelerde geçen, tarih öncesi bir çağın karanlık ve tehlikeli sırlarından biriydi. Elara, akademide çalıştığı günlerde, bu kelimeyi yalnızca bir kez okumuştu. Tozlu ve yıpranmış bir yazıtın içinde, bir köşede küçük ve dikkatlice kazınmış bir kelime: Sura.

Jeager: Adaletin İki YüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin