𝓑𝓸̈𝓵𝓾̈𝓶 6

4.6K 238 20
                                    




* Heyyooooo


-


Ve şimdi bütün damarlarımda korkunun ham hali dolanıyordu. Rüyada mıydım? Bu da nereden çıkmıştı?!

Etrafıma hızlıca bir göz attım, herhangi bir hareketlilik yoktu.

'Kaz!' diye tekrar bir ses beynimin içinde yankılanmıştı.

'Kes şunu!' diye bağırdım.

'Kaz!' diye tekrar etti beynimin içindeki ses.

Ellerim istemeden de olsa orayı kazmaya başlamıştı. Beynim benim elimde olmadan içeride çalkalanan seslere boyun eğmişti ve bana bırakmadan kazma eylemini gerçekleştiriyordu. Bu da neydi böyle?

'Yapmak istemiyorum! Bırak beni! Çık kafamın içinden!' diye bağırıyordum şimdi de. Bir yandan da deli gibi ağlıyordum.

'Kaz! Kaz! Kaz!' diye devam ediyordu beynimin içindeki ses. Sanki gittikçe bana daha da yaklaşıyormuş gibi hissediyordum ama kafamı çevirip de arkama bakamıyordum. Tek yapabildiğim şey emre itaat edip eskiden içine gökyüzümüzü sakladığımız o kuyuyu tekrar kazmaktı.

Ve sonunda kuyuyu kazmam bitmişti de kontrol bana geçmişti. Bu hissettiğim şey de neydi?

Eşelediğim toprağa göz gezdirmeye başladım. Belli belirsiz bir kağıt parçası orada duruyordu. 'Vasil' ismi istemsizce ağzımdan dudaklarıma kaymıştı. O olabilir miydi gerçekten? Bana ben görebileyim diye bir not mu bırakmıştı? İşte şimdi heyecandan ellerim titriyordu.

Hızlı bir şekilde kağıdı elime aldım. Ne zamandır orda durduğunu bilmiyordum ama rengi artık beyaz değil kreme dönmüştü. Bir anda arkamdan bana doğru bir adım sesi geldi. Kağıdı fark ettirmeden direk tişörtümden içeri eşofmanımın arasına sıkıştırmıştım. Göz ucuyla arkama baktığımda bir çift ayakkabı görmüştüm. Aynı anda bir el omzuma doğru uzanınca kendimi kayanın arkasına doğru atmam bir oldu.

'Sakin ol Efsun benim.' dedi Yaşar abim.

Gözlerimi yavaşça kaldırdım. Altında siyah bir pantolon vardı ama üzerinde hiçbir şey yoktu. İlk dikkatimi çeken şey sol göğsünün hemen altından başlayıp pantolonun altında kaybolan dövmesiydi. Kalbine doğru bir ay simgesi vardı. Ayın altında kocaman bir güve kendine yer edinmişti. Bunları birbirine bağlayan sanki ipek böceğinin kozasından çıkan iplermiş gibi aralarında bir bağ vardı. Pantolonun altına kadar uzanan yerde de bir simge daha vardı ama göremiyordum. Sadece sanki dağmış gibi sivri bir ucu gözüküyordu.

'Efsun?'

'Yaşar abi.'

'Burada ne işin var güzelim?'

'Ben sadece..'

Ne diyeceğimi bilememiştim. Gözlerimin önü hala bulanıktı. Elimin tersiyle gözlerimi sildim.

'Eskiden bu kayalığın etrafında şarkı söyleyip oyun oynardım. Ben sadece buraya gelip tekrar görmek istedim.' diye hem doğru olan hem de yalan olan bir şeyler geveledim.

'Anladım ama buralar çok da güvenli değil. Biliyorsun Fırat dedenin anlattığı kurt ve ayı hikayelerini.' derken hafifçe gülümsüyordu. Gülümsemesi sıcacıktı.

'Evet hatırlıyorum. Bana sadece hikayeden ibaretmiş gibi gelirdi hep.' diyerek ben de gülümsemesine karşılık vermiştim. Şu an kendimi rahatlamış hissediyordum.

'Sen yine de büyüklerin sözlerini dinle. Hadi seni eve kadar götüreyim.' dedi ve yürümeye başladı. Ben de arkasından onu takip ediyordum. Aklımda dolanan tek şey eşelediğim topraktan bulduğum kağıt parçasıydı. Deli gibi içinde yazanı merak ediyordum.

Kan (MÜHÜR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin