XXVI.Bölüm Bedenim Var Ruhum Yok

7 4 1
                                    

Nasılsın sorusuna hep iyiyim derdim ama o kadar çok duygu vardı ki içimde.

Mutsuz. Yanlız. Kırgın. Yorgun. Hasta. Umutsuz. Küs. Bir derdim var aslında. Düşünceli. Tedirgin. Mağlup. Terkedilmiş. Hayat hiç mi hiç iyi değil. Boşlukta. Asla mutlu olmayan. Savunmasız. Yenik. İşsiz. Kalbi kırık. Hiçbir umudum yok. Şaşkın. Korkak. Yapayanlız.

Bu kadar çok duygu varken sadece iyiyim demekte komik oluyor. Ama hayat seni iyiyim demeye zorluyor mecbur bırakıyor.


Biz Ardıçla Siyah ile Beyazdık. Ben beyaz o ise siyahdı.


"Biliyormusun sen uykudayken ben dışarı çıktım bir fırına girdim ekmek almak için orda bir abiyle karşılaştım adam o kadar tatlıydı ki hem benim derdimi hem kendi derdini anlattı." Dedi Ardıç kaşlarımı çatarak baktım.
"Kim ki o derdini filan anlattın." Dedim.
"Kimse öyle bir abi ama çok sempatik. Hikayeside çok acıklı bir karısı varmış o kadını çok seviyormuş ama babası o amcaya çok kötü davranmış o yüzden çocuğu olmasından korktuğu için çoçuk istemiyormuş. Bunun üzerine çok sevdiği karısı da hamile kalmış ve bunun üzerine abi çocuğunu bırakmış." Diye anlattı Ardıç.
Bu hikaye sebepsizce içimi cız etmişti.
Kendi hikayeme benzetmiştim.
"Devamı yok mu?" Dedim kısık bir ses tonuyla. O da devam etti.
"Var tabiki sonra işte ülke dışına gitmiş. O kadar çok pişmanlık duymuş ki. O karısının kapısına gitmiş kaç kez ama cesaret edemememiş. Bu yüzden yaşlanana kadar hep o karısını düşünmüş. Ona kötü davranırmış ama normalde onu severmiş. Bu kadar işte." Dedi Ardıç. Gözlerim dolmuştu.
Bu hikaye içimi acıtmıştı. Neden böyle hissetmiştim anlayamamamıştım.
O adamı kendi öz babama benzettim. Aynı yönlerde vardı ama çok farklı yönlerde vardı.
"Noldu güzelim? Duygulandın sanki." Dedi Ardıç. Hemen gözyaşlarımı sildim sanki hiç anlamamışım gibi yaptım.
"Saçma sapan bir duygulanma işte neyse  sen ne anlattın adama?" Dedim.
İlk önce kafasını öne eğdi sonra kafasını kaldırarak gülümseyerek cevap verdi.
"Öyle kendi hikayemi anlattım sonra seni anlattım. Seni sevdiğimi söyledim abiye. Senin ne kadar güzel olduğunu söyledim." Dediğinde gülümsedim.
Her zaman beni hatırlıyordu.
Ve bu beni mutlu ediyordu.
Onun her zaman dilinde ve aklındaydım.
En önemlisi de gönlünde olmamdı.
"Beni tanıştırsana şu adamla merak ettim bende konuşayım." Dedim merakla.
"Tamam o hep aynı resturanta bulunuyomuş. Gidelim." Dedi ve kaltık.

Bu adamı çok merak etmiştim. Kimdi acaba?
O dediği resturanta vardığımızda kalp atışım hızlandı. Bir heyecan bastı beni sebepsizce. Adamımızı attığımızda kalbim sıkısıcak gibi oldu. Birden yerimde durdum. Ardıç bana döndü baktı.
"Anka iyimisin?" Dediğinde kendimi toparladım. Şimdi olmazdı şimdi kötü bir şey yaşayamazdım. Sırası hiç değildi.
Zorla gülümsedim.
"Sorun yok." Dedim kısık sesle.
Bir masaya doğru yaklaşiyorduk.
Benzettigim adam ordaydı.
Arkası dönük biri vardı.
"Geldik" Dedi Ardıç. Adamın arkası dönük olduğu için yüzü görünmüyordu.
"Cemal abi" Diye seslendi Ardıç. O adam arkasını döndü. Sakallı yaşlı biriydi. Adamı süzdüm. Yüzünü daha önce hiç görmemiştim ama içimi acıtıyordu. Kaşlarımı çatmış ona bakıyordum.
"Hoşgeldin Ardıç oğlum otursanıza." Dedi adını Cemal olduğunu duyduğum abi. Cemal adı bile tanıdık gelmişti bana.
"Hoşbulduk abi bak bu bahsettiğim kız Anka." Dedi Ardıç ona bakıp gülümsedim. İkimizde masaya oturduk.
"Adın ne güzelmiş. Bende Cemal." Dediğinde elini uzattı bende sıktım.
"Tanıştığıma memnun oldum abi diyiliyor sana heralde." Dediğinde güldü.
"Amca yaşındayım ama işte insan genç hissetmek ister ya o yüzden abi desen daha iyi olur." Dedi açıklama yaparak. Bende onun dedidiğini yaparak abi dedim.
"Tamam Cemal abi." Dedim çok acı bir gülümsemeyle baktı bana. Çok garip hissediyordum ağlamak istiyordum. Hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum. Ama kendimi tutuyordum. Tutmak zorundaydım. Şuan zamanı değildi yine kendimi durdurmalıydım. Zaten hep ömrüm böyle geçti kendimi susturmakla geçti. Kendimi ve yüreğimi.
"Heralde benim çoçuğumda senin yaşındadır dimi Anka. Çocuğum diyorum çünkü daha kız mı erkek mi onu daha bilmiyorum." Dedi Cemal abi bana uzun uzun bakarak.
"Çok üzülüyorsunuz dimi. Ağlıyorsunuz,pişmanlık duyuyorsunuz, belki ölmek istiyorsunuz ama bunlar eskiyi geri getirmiyor biliyorsunuz dimi. Yaptınığız kötülüğü asla iyiyi çevirmez umarım bunu anlayabiliyorsunuzdur."
Dedim sanki bu konuşmayı babama yapıyormuşum gibi. O olsaydı bunları söylerdim. Haklıydım çünkü. O adamın yani babamın annemi bırakması affedilmeyecek birşeydi. O karşıma çıksa dahi affetmicektim.
"Anlıyorum ve biliyorum da ama elimde değil habire çocuğumu ve karımı düşünüyorum. Aklımdan çıkmıyorlar kendimi çok kötü hissediyorum ama haklısın kızım çok haklısın bunlar geriyi getirmiyor." Dedi Cemal abi başını öne eğerek. Kızım demesi aklıma kazınmıştı.
Aslında tanımadığım birinin kızım demesi normal gelmesi gerekirken bu ton ve ses beni farklı boyutlara götürmüştü.
Artık aklımdan çıkarmalıydim çünkü bu adam babam değildi. Böyle devam edersem delirecektim. En iyisi  düşünmemekti.
"Neyse ya bu konular üzüyor istediğiniz bir şey var mı alıyım." Dedi Ardıç konuyu kapatmak isterken.
"Ben çay içeyim Ardıç oğlum." Dedi Cemal abi.
"Bende" Dedim sessiz bir tonda.
"Tamam ozaman hepimiz çay içiyoruz."
Ardıç kalkıp çay getirmeye gitti.
"Ardıç oğlum dan duyduğuma göre seninde kötü bir hikayen varmış doğru mu?" Dedi Cemal abi meraklı bir şekilde.
"Evet" dedim sert bir tavırla. Cemal abiye sinirliydim onun bu yaptığı beni sinir etmişti. Sonra devam ettirdim.
"Benimde senin yaptığın gibi yapan bir babam varmış ama bizi terk etmiş. Sonrada bir adamla evlendi annem o bizi dövdü annem öldü ben o adam ve anneannemle yaşadım o adam beni odalara kapadı,dövdü anneannem öldü üvey babam ise hapiste." Dedim hızlı bir şekilde. Kendimi zor tutuyordum gözümün dolmasını engelliyordum. O ise Şaşırmış bir şekilde bana bakıyor. Acımıştı heralde bana.
"Çok kötüymüş. Demekki herşey o babanın ailesini bırakması yüzünden olmuş. O gitmeseydi senin başına bunlar gelmicekti." Dedi üzgün bir şekilde. Ona bunlardan umrumda değilmiş gibi davraniyordum. Burda ağlayıp sızlasam bana nasıl gözlerle bakacağını biliyordum. Küçük düşmek değildi ama öyle hissedicektim.
"Evet ama herşey bitti ve böyle yanlızım işte. Umarım senin ailende benim gibi yaşamamıştır. Yoksa üzülürsün." Dedim sinirli bir şekilde. O da anlamıştı sinirli olduğumu.
"Umarım Anka kızım Umarım." Dediğinde Ardıç geldi.
"Çaylar geldi alın bakalım." Üçümüzde çayımızı aldık ve içmeye başladık.
"Yine aynı konuyu konuştunuz dimi?" Dedi Ardıç bilmişti.
"Evet de niye bu kadar takıldın ki?" Dedim Ardıça karşı.
"Anka konularınız benzer ya sorun çıkabilir." Dedi Ardıç. Kaşlarımı çatıp ona baktım.
"Hayır konularımız benzemiyor benim babam annemi hiç sevmedi. Cemal abi sevmiş ama." Dedim duygusuz gibi.
"Tamam Anka sakin ol." Dedi Ardıç.
"Sakinim zaten." Kendim bile sakin olduğuma inanmıyordum ama dilim böyle söylemiyordu.
"Boşverin ya Ardıçın dediği konuyu değiştirelim olur mu kızım?" Dedi Cemal abi sinirli bir şekilde göz devirerek ona baktım.
"Birsey dicem ama kırılmayın bana kızım demeyin istemiyorum." Dedim soğuk davranarak. O ise buna bozulmuştu.
"Anka noluyo sana?" Dedi Ardıç bana karşı onu önemsemedim.
"Sorun yok ya herkes kızım dememi isticek diye birşey yok tamam demem Anka." Dedi Cemal abi sahte bir tebessüm ettim. Ardıç bana bakakalmıştı. Ne diyerek kafamı salladım. Sessiz bir şekilde kulağıma fısıldadı. "Anka abartmıyormusun o senin baban değil doğru davran." Dedi Ardıç. Bende onun kulağına doğru fısdadım. "Babam olmadığını biliyorum sadece gıcık oluyorum." Dedim o ise birsey demeden önüne döndü.
"Seninde bir resturantın vardı dimi Ardıç oğlum." Dedi Cemal abi
"Evet Cemal abi orda çalışıyorum işte. Abimin di ora sonra o ölünce bana kaldı." Dedi Ardıç üzülerek. Bacağında olan elini tuttum. O da sıkı bir şekilde tuttu.
"Tekrardan başın sağolsun." Dedi Cemal abi.
"Sağolun" Dedi. Ardıçta bu duygulara karşı hassasdı. Dışarıdan sert,duygusuz gibi gözüküyordu. Ama insan onu tanıyınca anlıyor aslında yumuşak ve duygusal olduğunu.
"Karın ölmüş mü peki biliyormusun?"
Dedim Ardıç sinirle baktı.
"Anka sana yeter demedim mi?" Dedi Ardıç sert bir şekilde.
"Dur oğlum cevaplıyım. Öldüğünü dahi bilmiyorum hiçbirşey bilmiyorum onlar hakkında." Dedi Cemal abi.
"Ee o zaman niye hala üzülüyorsun. Sonuçta onlar için çabalamıyorsun görmek istemiyorsun heralde. Ölmüştür belki olabilir yani." Bu dediğimi ben bile üzülmüştüm. Bunu neden dediğimi bilmiyordum. Ama birden ağzımdan çıkmıştı. Cemal abi ise kafasını yine öne eğdi cevap vermedi. Ardıç ayağa kalkarak kolumdan sıkı bir şekilde tuttu beni ayağa kaldırmaya çalıştı.
"Kalk kalk Dedim sana." Dedi Ardıç bağırarak. Şaşkın bir şekilde ona bakıyordum. Ayağa kalktım kolumu niye bu kadar tutuyordu anlamadım canım acıyordu.
"Noluyor? Napıyorsun Ardıç?" Dedim yüksek sesle. Ne yaptığını anlam verememiştim.
"Asıl sen napıyorsun Anka adamı nasıl böyle üzebilirsin. Görmüyor musun halini? Seni bu yüzden mi getirdim buraya? Zaten üzgün böyle yapmaya ne hakkın var?" Dedi Ardıç hızlı ve sinirli bir şekilde. Kendimi sıktım kendimi yine tuttum.
"Hakkım yok olabilir ama onun bir çocuğunu yanlız bırakmasına ne hakkı varya. Ya o da benim gibi bir hayat yaşadıysa. Ardıç sen bunu yaşamadın bilemezsin. Ben o çocuğa üzülüyorum. Şimdi onun pişmanlık duyması umrumda değil başta o hatayı yapmıcaktı. Şimdi de bede-" Ardıç birden sözümü kesti. "Sanane Anka seni ne ilgilendiriyor. Senin babanmış gibi davranmayı kes. Kaç yaşına gelmiş adam böyle yapamazsın." Dedi yüksek sesle. Dişimi sıkıyordum. Kolumu onun elinden kurtarıp omuz attım ve hızlı resturanttan ayrıldım.
Dişimi sıkmaktan dişlerim acımıştı.
Hızlı adımlarla yürüyordum. Hatta koşuyordum. Gözlerim dolmasına yine engel olamamıştım. Kendime ağlamayı yasaklamıştım ama bu sefer ağlamamın sebebi Ardıçtı. Benim ağlamamı söyleyen adamdı ama şimdi o beni ağlatmıştı. Koşarken Ardıçın sesini duydum.
"Anka dur Anka sana diyorum Anka"
Diye bağırıyordu. Adım sesleri yaklaştı ve Ardıç kolumdan tutup beni durdurdu.
Sonra kolumu bıraktı.
"Beni duymuyormusun? Sana dur diyorum." Dedi Ardıç sinirle.
"Ne var?" Dedim.
"Bak Anka gerçekten yaptığın doğru değildi. Cemal abiden özür dile." Dedi Ardıç.
"Özür dilemicem." Dediğimde Ardıç bana anlam vermeye çalışarak baktı.
"Ne demek özür dilemicem. Diliceksin hadi gel." Elimden tutup götürmeye çalışırken onu ittim.
"Ardıç hayır dedim sana istemiyorum.
"Özür diliceksin diyorum kızım neyini anlamıyorsun. Dediğimi yap." Dedi yüksek sesle. Yine beni götürmeye çalıştı. Bacağım agrımıştı.
"Ahh bacağım." Dediğimde durdu endişeyle hem bana hem bacağıma baktı.
"Noldu iyimisin?" Dedi bana sinirliydi ama yinede düşünüyordu beni.
"İyiyim ama sana hayır dedim sen özür dile."
"Yeter ama sözümün üzerine söz söyleme." Dedi birden artık ne yapıcağımı dahi bilmiyordum. Normalde olsa özür dilerdim ama şimdi sebepsiz bir sinir vardı üzerimde kurtulamıyordum ondan. Gereksiz bir şekilde konuşmadık ikimizin biribirimize bakışları üzgün ve kızgındı.
Sadece kızgınlık akamazdı gözlerimizden bir mutsuzluk, üzgünlükte olurdu her zaman. Zaten o yüzden süzülmez mi gözünden yaş?
Zaten o yüzden pişmanlık olmaz mı bedenimizin içindeki ruhta?
Hala ısrarımın sebebi neydi? Hemen kabul edip özür dileyebilirdim ama canım çok sıkkın dı istemiyordu canım. Ama heralde yine pes edecektim.
Yine her şeyden kaçıp gerçeğe mahkum olucaktım.
Birini öldürmüş ve sonunda hapise giren bir katil gibi
Yine herkesin dediğini yapıp kendi gerçeklerimin kafesine giricektim.

Bu kafes belkide bir ormandı ve bir gerçek vardı güçsüz ve yanlız bir kuşu hemen yok ederler.

















Son 1 Günحيث تعيش القصص. اكتشف الآن