16. BÖLÜM

168 19 7
                                    

Sonunda çıkış zili çalmıştı. Öğrencilerin hepsi birbirini eze eze merdivenleri inerken ben hepsinin inmesini bekleyip öyle inecektim. Barış servisini kaçırmamak için zil çalar çalmaz sınıftan kaçmıştı. Merdiven artık rahat inilebilir hale geldiğinde yavaş yavaş merdivenleri inmeye başladım. Dürüst olmak gerekirse  neden bilmiyorum ama ben Berke'den çekiniyordum. Sabah sınıftan çıkmadan önce bana hesap soracağını söylemişti ne yapacaktı? Bağırır mıydı bana? Çok kızar mıydı? 

Okulun bahçesine çıkarken Ellerimi montumun cebinden çıkardım. Fazlasıyla gergindim ve bu yüzden avuç içlerim terlemişti. Olduğum yerde durup ellerimi montumla sildim. Ellerimi geri cebime götürürken bileğimdeki bileklik dikkatimi çekti. Diğer elimle bileği okşayıp gülümsedim ve iki elimi de ceplerime sokup yürüdüm. Bekçi kulübesine geldiğim an Berke'yi kapıda gördüm. İçimden bildiğim tüm duaları okuyup yanına gittim. Bana boş gözlerle bakmaya başladı. Sanırım bağıracak gibiydi ama ben bisey yapmamıştım ki!

"Ya ben o kelimeyi öylesine lafın gelişi söyledim gerçekten senin rahatsız olacağını bilsem söylemem lütfen darılma ya da küsme bana ben özür di-"

Ben bütün her şeyi tek bir nefes dahi almadan hızlı bir şekilde söylerken Berke baş parmağını dudaklarıma koyarak beni susturdu.

"Bende seni dilerim. Ve sakın bir daha Ağzından özür kelimesi çıkmasın ayrıca kimseye yalvarma karşındaki kim olursa olsun. Hem ben bi şey demedim farkındaysan-"  derken parmağının hala dudaklarımın üzerinde olduğunu fark edip elini indirdi.

"Her neyse sabah senin o kelimeyi söylediğini duyunca sinirlenmedim değil ama seni izlerken bütün sinirim kayboldu. Seni görünce aklımda ne varsa her şey uçup gidiyor "

Onun yüzüne boş boş bakmaya başladım. Ne cevap verilirdi ki böyle bir şeye? Ben onun gözlerine ne kadar boş baksam da onun bakışları... anlatılamazdı ki ne kadar kelimelere dökmeye çalışsam da kelimeler bana yardım edemiyordu, yetersiz kalıyordu.

Başımı yere indirip, ellerimi ceplerimden çıkardım ve yolu işaret ederek " gidelim mi?" Diye sordum. Başımı yine kaldırıp ne diyeceğine baktım. Başını yukarı aşağı salladı sonra eliyle benim geçmem için yolu gösterdi. Gülümseyerek ellerimi ceplerime yeniden soktum.  Ben iki adım attıktan sonra kendisi de yürümeye başladı. Ellerini ceplerine sokarken bileğindeki bileklik dikkatimi çekti.

"Bilekliklerdeki renkler bana bir şeyleri çağrıştırıyor gibi" dedim bir anda. Başını bana çevirip "Fenerbahçe Galatasaray gibi mi?" Dedi

"A- evet ama benim galatasaraylı olduğumu nerden biliyor ki? Yoksa benden önceki sevgilin için miydi?" İçimde gereksiz bir kıskançlık hissettim.

Berke elini ensesine götürüp "Şey" Dedi. Bende "Ne?" Dedim benden bir şeyi mi gizlemeye çalışıyordu?

Elini ensesinden indirip " ya ben seni kardeşime anlattım. Senin hangi takımı tuttuğunu sorunca Galatasaray dedim"

"Ama sabah Dedin ki-"

"Bilekliği yaptıktan sonra elime verirken "Ben bu bilekliği çok severek yaptım bu sevdiğin kız ile aranızda olan sevgi bağı gibi bisey olduğunu düşün gerçekten çok seviyorsan tak öyle iki günlük heves için harcama bu özel bilekliği" falan filan işte siz kızların herseye fazla anlam yükleme özelliğiniz işte bilirsin"

"Kardeşinin sözünü dinleyip bilekliklerden birini senin takıp diğerini senin kendi ellerinle bana  takman senin de böyle şeylere anlam yüklediğin anlamına geliyor yanlış mıyım?" Dedim imalı bakışlar atarak. Berke olduğu yerde durup bana ters ters bakmaya başlayınca kafamı çevirdim ve gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıp hızlı adımlar attım. Berke kolumdan hafifçe döndürüp kendine çevirdi.

Hapsolmuş HayatlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin