17

1.5K 100 4
                                    

Hastanenin bahçesine adım attığımda dondurucu soğuğa rağmen Berkan'ı banklardan birinde üzerinde incecik kapşonlusuyla sigara içerken görmeyi beklemiyordum. Onun orada olduğundan bile bir haber olan zihnim başımı kaldırır kaldırmaz karanlıkta bile onu bulan gözlerime bir şey mi ima etmeye çalışıyordu bilmiyordum ama onu orada öylece otururken görmek yüreğimi yakmıştı.

Dirseklerini dizlerine yaslamış, üst vücudunu öne doğru eğmiş, başı önünde öylece yere bakıyordu. Alphan'a ne kadar değer verdiğini biliyordum ve onu ne kadar korkuttuğunu da bilmek için dahi olmaya gerek yoktu. Zaten buraya gelme sebebim de tamamen buydu. Onu yalnız bırakmak istemeyen yanım rahat durmamıştı. Alp'e ben de onun kadar değer veriyor ve korkuyordum bir şey olmasından ama içimdeki sese inat edip burada olma nedenimin Berkan olduğunu reddetmeyecektim.

Yutkunarak usul usul yanına yürümeye başladığımda sigarasını ağzına götürüp derin bir nefes çekti. Çektiği duman sanki benim içimi yakmış gibi darlandım. Dudaklarını aralayıp dumanı dışarı salarken gözleri kapalıydı. Ellerimi ceplerimden çıkarıp sessizce yanına oturduğumda başını hafifçe çevirip bana baktı.

Başımla selam verdiğimde aynı şekilde karşılık verip tekrar önüne eğdi başını. Sigarasından bir nefes daha çekerken onu izlemeye devam ettim. İçine göçen yanakları, dumanı yutkunuşuyla inip çıkan adem elması ve akabinde gerçekleşen dudaklarını aralamasıyla dışarı bıraktığı, su gibi akan sigara dumanı...

Başka bir herifti şu an karşımdaki. Berkan olamayacak kadar güzel ve olgundu. Sessizliği göğsüme bir öküz oturmuş gibi darladığında dişlerimi sıkarak düşünmeye çalıştım. Bir şeyler söyleyip onu rahatlatmak istiyordum, her zamanki gibi sırıtan ve dalga geçen çocuğu görmek istiyor ve şu halinden acayip rahatsız oluyordum.

"Değişiklik var mı?" diye sordum, düşündüğüm şeylerin aksine.

Düşündüğüm şeyleri söylemek istiyordum ama ağzımdan çıkmıyordu, ona karşı hata yapmak istemiyordum ve düşündüklerim dilime ulaşamadan boğazımda can veriyordu. Korkuyordum.

Cıkladı. Elindeki sigarayı fırlatıp sırtını banka yaslayarak başını geri attı.

"Hala uyuyor," dedi yorgun bir ses tonuyla.

Yorgundan ziyade umutsuz gibi çıkmıştı sesi ve bu canımı sıkmıştı, o hiçbir zaman umutsuz olmamıştı ve şimdi karşımda o kadar güçsüz görünüyordu ki, bu hali sinirimi bozuyordu.

"Kim var yanında?" diye sordum ona bakmaya devam ederken.

Israrla bana bakmıyor oluşu ayrı canımı sıkıyordu, bana baksın istiyordum. Ellerini yüzüne sürterek yutkundu. Usul usul inip kalkan göğsünden çekip yüzüne çevirdim bakışlarımı. Elleri yüzündeydi hala.

"Ömür, teyzem ve eniştem," dedi boğuk bir sesle. "Hepsi burada," diye kısaca özetledi.

Dudaklarımı dişleyerek başımı bahçeye çevirdim. Ne desem rahatlardı, ne desem yüzündeki ifadeyi silebilirdim bilmiyordum. Bilmemek de beni mahvediyordu. Hiçbir zaman teselli edebilen biri olmamıştım zaten ve böyle bir durumda ne diyeceğimi bilmiyordum. Zaten ne desem Alp'i seviyor olmama getiriyordu konuyu, ne desem ona aşık olduğum için konuştuğumu düşünüyordu. Ben Alp'e aşık değildim, çok büyük bir sevgim de yoktu ve bunu anlamak uzun sürmüştü sadece. Göğsümdeki acı az önce Berkan'ı gördüğümde oluşan o acı, Alp'in acı çektiği zamanlarda oluşmuyordu mesela. Ben sadece ona takıntılıydım, bunu anlamıştım ama Berkan'a bunu anlatmak zordu.

"Uyanacak, biliyorsun. O seni burada bırakıp gitmez, seni tek başına bırakmaz Berkan. Hiçbir zaman bırakmadı, sıçmaya bile birlikte gidiyorsunuz oğlum siz," dedim tekrar ona bakarak.

Yüzündeki ellerini indirmedi ama gülümsememe neden olacak kadar sevimli bir şekilde omuzları sarsılarak güldüğünü duydum. Yüreğimin hafiflediğini hissettim bir an.

"Uzun sürdü," dedi biraz sonra ellerini yüzünden çekip kafasını bana çevirerek. "Ameliyatı normalden uzun sürdü bu yüzden doktoru iyi geçmiş olmasına rağmen uyanmasını bekleyin dedi. Kalıcı olarak hafızasını kaybetme ihtimali olabilirmiş," diye açıkladığında güçsüz bir nefes verdim.

Dudaklarımı yalayarak kolumu omzuna attım ve mesafeyi koruyarak başımı karanlıkta kalan bahçeye çevirdim.

"Bence," dedim ve kafamı çevirip kısa bir bakış attım ona. Yüzü hala bana dönük, kaşlarını kaldırmış yan profilimi izliyordu. "Öyle bir şey olsa bile bir seni bir de Ömür'ü unutmaz. Kaldı ki sadece ihtimal, üstüne çok düşünmeye gerek bile yok. Alphan'ın nasıl sevdiğini biliyoruz sonuç olarak, annesini babasını bile seni sevdiği kadar sevmiyordur muhtemelen. Yani en son unutacağı insan sen olabilirsin."

Soğuk esen rüzgara rağmen yan profilime vuran nefesleri kalbimi hızlandırdı. Yüzümü çevirip ona bakmaya korkuyordum çünkü yine bir yakınlaşma içine girip bana beni öpersen ağzına kusarım bilgilendirmesi yapmasını istemiyordum.

"Bir şey hissetmiyor musun sen?" diye sorduğunda sonunda nefesleri yüzümden ayrılmıştı. Başını kucağına eğdiğini hissederek ona baktım.

"Sonuçta arkadaşım, üzülüyorum tabi. Ama bu onun ne kadar güçlü biri olduğunu ve sağ salim uyanacağını bildiğim gerçeğini değiştirmiyor. Onu benden iyi tanıyorsun Berkan. İçindeki korkuyu ve endişeyi susturamadığından bu kadar umutsuz ve negatifsin biliyorum ama bu kendini hırpalamaktan başka bir işe yaramaz. Alphan Soykıran lan o," diye mırıldandığımda yüzündeki bakışlarımı çekmedim.

O Alphan Soykıran'dı, dediğim gibi ve muhtemelen Ömür'e söz vermişti. Sözünde duracağına adım gibi emindim. Berkan sıkıntılı bir nefes alıp verdikten sonra dudaklarını yaladı. Bakışlarım istemsizce oraya kaydığında kalp ritmim Beethoven'dan bir anda Ac/Dc'ye geçiş yaptı. Islak dudakları soğuk havada bile benim aşağıdaki elemanı uyarırken gözlerimi kapatarak başka şeyler düşünmeye çalıştım.

"Emin misin," dedi bir süre sonra. "Onu artık o anlamda sevmediğine yani?"

Rüzgarın sesi kulaklarıma sızarken cevap vermek için ağzımı açtım fakat eş zamanlı olarak onunla birlikte bir ambulans sesi hastanenin önünde yankılandı ve beni susturdu. İkimiz de başımızı sola çevirip girişe baktık istemsizce. İçeriden birileri kapıları açılan ambulansa koşarken içimde bir korku belirdi.

Her zaman ambulans sesinden korkmuştum zaten, hep içimi karartan ve dünyanın gerçeklerini yüzüme vuran bir şeydi bu. Ölümün vaktinin ve yaşının olmadığını, istisnasız herkese uğradığını hatırlatır ve beni karamsar bir havaya sokardı.

Görevlilerin uğultuları kulaklarıma dolduğunda vücudumdaki kan çekilmişti sanki. Sadece yedi yaşında bir kız çocuğuydu, yolda nefessiz kaldığı ve kalp masajı yaptıklarından bahsediyorlardı. Hemşirelerden biri "Nabız alamıyorum, hastayı kaybediyoruz," diye bağırdı.

Bir kadın çığlığı doldu arkasından kulağıma, annesiydi muhtemelen. Neden olduğunu anlayamamıştım ama içimde öyle bir yere dokunmuştu ki o sahne, kendimi paramparça hissettim o an. Ölüm, yedi yaşındaki bir kız çocuğunu bile es geçmiyordu.

Şok olmuş bir şekilde ambulans ve görevliler kaybolana kadar oraya bakmaya devam ettim. Yedi yaşındaydı sadece, daha çocuk bile sayılmazdı. Dudaklarım titredi ve gözlerimin dolduğunu hissettim.

Ölüm o kadar yakındaydı ki, kaybettiğimiz birinin arkasından pişman olmamak için elimizden geleni yapmamız gerekiyordu.

"Küçücük lan," diye mırıldandığını duydum Berkan'ın. Yutkunarak bakışlarımı oradan çekip gözlerimi kapatıp açtım.

Onun da vicdanına dokunmuş olmalıydı ki böyle bir tepki vermişti. Kimin yüreğine dokunmazdı ki böyle bir sahne?

Pişmanlıktan bahsetmiştim değil mi? Ölüm vardı, pişmanlık yaşamamak için bir şeyleri zamanında yapmamız gerekiyordu. Başımı çevirip Berkan'a baktım. Aniden ona döndüğüm için irkilerek bakışlarını bana çevirdi o da. Yutkunup ellerimi çenesine sararak onu kendime çektim ve dudaklarımı dudaklarına bastırarak onu öptüm.

Pişman olacaksam da yapmadım diye değil, yaptım diye olacaktım. Kaldı ki, Berkan'ı öpmekten duyabileceğim en büyük pişmanlık ağzıma kusma ihtimalinden doğabilirdi.


ACI [boyxboy]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin