BERKAN
Adımlarımı hedefime doğru ilerletmeye devam ederken zihnim allak bullaktı. Mutlu olmam gerekirken öyle hissetmiyordum, güçlü kalma meselesi attığım her adımda daha da yük oluyordu omuzlarıma. Güçlü olmamı sağlayan tek şey, zihnimde yankılanıp kalbimde hissettiğim kişinin sesiydi.
Ve ben onun yanında, ne kadar güçsüz olduğumu saklamayacaktım. Zira biliyordu, bütün duvarlarım, bütün dikliğim, bütün hissettiklerim onun yanındayken ortadan kalkıyordu. Ben her zaman ona sığınıyordum, ondan güç alıyordum.
Öyle yorgun ve bitik hissediyordum ki, bunun tek sebebi Yusuf'tu. Şöyle büyük bir günün sonunda bile hislerim beni yıkık bir piçe çeviriyordu ve ben bundan nefret etmiştim. Yusuf'un hissettirdiklerinden nefret etmiştim.
Karanlık çökeli birkaç saat oluyordu ve ben ezbere bildiğim yolu hafif hafif atıştıran yağmurun altında hızla geçmiş, varış noktama ulaşmıştım. Yüzüme oturan acı gülümsemeye aldırmadan ıslak toprağa oturdum.
Boynumdaki madalyayı çıkarıp mezar taşına astım ve dolan gözlerimi kırpıştırdım, aksi halde ağlamam şu an hoş olmayabilirdi.
"Sana söz verdiğim gibi teyze oğlu, aldım şampiyonluğu. Kupayı getirecektim ama malum, okulun malı olduğu için vermedi götler," diyerek gülümsedim. Konuşurken titreyen sesimle dişlerimi alt dudağıma geçirip o göğsümdeki acı hissin geçmesini bekledim.
Derin derin nefes alıp verdikten sonra aklıma gelen şeyle kendi kendime küfrettim. Hislerimi ona dökmek, rahatlamak istiyordum ama bunu yaparsam ağlayacağımı da biliyordum. Yine de, benim zayıflığımı biliyordu, bu kez istisna yapabilir ve bana darılmayabilirdi, belki?
Elimi göğsüme bastırıp boğazımdaki yumruyu gidermek için yutkundum. Gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalıştım. Başaramadığımdaysa ondan hiçbir bokumu saklamazken neden içimdekileri dökmemeye çalıştığımı düşünerek koy göte moduna geçtim.
"Şuram, o kadar dolu ki. Seni o kadar özlüyorum ki, beni dinlemene o kadar ihtiyacım var ki, anlatamam kuzen. Çok yoruldum, şuramdakileri göstermemek için çabalamaktan çok yoruldum. Sana bir keresinde demiştim ya ben siz gibi salak mıyım birini seveyim diye.." Sırıttım. Başımı iki yanıma sallarken sol gözümden bir damla yanağıma süzüldü. "Salakmışım. Benim için benden vazgeçti ama yine de ben bu vefayı geçerli bulamıyorum. Bana sevmiyormuşum demek ki dedi, inanmak kolay geldi. Birini neden sevemediğimi anladım biliyor musun? Sevemiyordum çünkü beni hiç kimse sevmemişti. Sevilmeyi bilmiyordum ki abi ben, birlikte olduğum her kız sadece ismim ve tipim için benimle birlikte oluyordu. Bana hep kızıyordun çoraplarını bile sevgilinden daha az değiştiriyorsun diye ama arıyordum Alp, sen de biliyorsun. Beni ben olduğum için seven birini arıyordum hep."
Burnumu çektim. Ellerimi toprağa sürterek derin bir nefes daha aldım. Ne zaman derdim olsa koynuna girer, rahatlayana kadar çıkamazdım. Çocukluğumuzdan beri hep böyle olmuştu, ablamla kavga ederdik ben ona sığınırdım. Babamdan azar yerdim, ona sığınırdım. Düşerdim, ona sığınırdım. Ulan, onunla kavga ederdik, ben yine ona sığınırdım. Şimdi bu adam toprağın altında, ben üstündeydim. Sığınacak kimsem yoktu ki benim başka.
"Koynuna girmek bir daha çıkmamak istiyorum. Yemin ederim elimden gelse şu toprağın altına girip yine sana sığınmak isterdim ama olmuyor kuzen, nasıl yapabilirim ki?"
Şiddetlenen gözyaşlarımı kapatan yağmura şükrettim. Özlediğim bir şey daha varsa, o da Yusuf'tu. Hiç mi yüreği sızlamıyor, hiç mi düşünmüyordu ulan?
"Ne bok yiyeceğimi bilmiyorum. Bana ben yanındayım diyen herif arkasına bakmadan çıktı gitti hayatımdan, hiçbir şey olmamış gibi. Hiç öpüşmemişiz, hiç sarılmamışız, hiç dertleşmemişiz gibi. Sen o kadar şanslıydın ki, Ömür'ün vardı." Gülümsedim, hatta aklıma ikisini yatakta bastığım gün geldi kıkırdadım. "Ne güzel sevişiyordunuz, sanki dünyada bir tek ikiniz kalmış gibi. Şimdi bakıyorum da, onun için yapmadığın şey kalmamıştı lan. Değişmediğini söylemene rağmen değişmiştin ve biri için değişmek korkutucu olduğu kadar güzel de."