Spor salonuna girdiğimde idman yapalım dediği için kalabalık bir grup beklerken sadece Berkan'ı görmemle duraksadım. Çocuklara haber verdiğini söylemişti ama kimse olmadığına göre ya daha gelmemişlerdi ya da hiçbiri öğle arasını idmana harcamak istememişti. Haklılardı çocuklar çünkü zaten her Allah'ın günü ya okuldan önce ya da okuldan sonra bir buçuk saat antrenman yapıyorduk. Haftasonları da buna dahildi ve millet Berkan'dan yılmıştı.
Neydi bu kadar şampiyonluk merakı anlamıyordum. Alt tarafı bir kupaydı ve okullar arası olduğu için büyütülecek bir şey göremiyordum ortada. Gerçi, geçen sene şampiyonluğu kaptırdığı takımı geçen hafta yenmiştik ve bununla fazlasıyla gurur duyuyordu, yani bir yönden iyiydi ama adam birden bire Fatih Terim'in basketbolcu haline bürünmüştü.
Girdiğimi fark etmemiş olsa gerek hala ısrarla topla koşmaya ve orta sahadan şut atmaya devam ediyordu. Terden ıslanmış saçları ve hızlı hızlı alıp verdiği nefeslerden dolayı inip kalkan göğsüyle albenisini bir kez daha gözler önüne seriyordu. Ne yazık ki burada etkileyebileceği bir kız yoktu.
"Yıldı millet senden, hala antrenman diye tutturuyorsun," dedim sonunda bacaklarımı hareket ettirip sahaya doğru yürürken.
Durup elindeki topu kolunun altına alarak bana döndüğünde ellerimi pantolonumun cebinden çıkarmadan yürümeye devam ettim.
"Şampiyonluk diyorum kardeşim, şampiyonluk. İstedikleri kadar yılabilirler," dedi boğazını yırtarcasına sert nefesler alıp verirken.
Başımı iki yana sallayarak gözlerimi devirdim. Bir şeye taktım mı takıyordu ve onu durdurabilecek bir insan evladı yoktu bu konuda. Alphan bile onun bu huyuna sinirlense de kaybettirememişti yıllardır.
Elindeki topu bana attı birkaç adım kaldığında, topu göğsümün önünde yakaladığımda sırıttı. Dudaklarını yalayarak eliyle saçlarını karıştırırken gözlerimi ondan alamadım. Aptal gibi davranmayı kesmem gerekiyordu.
"Teke tek," dedi sırıtmaya devam ederken.
Dudaklarımın yukarı kıvrıldığını hissettiğimde bakışlarım topla onun arasında birkaç tur attı. Başımı sallayarak meydan okumasını kabul ettikten sonra başımı çevirip potaya baktım. Sonra tekrar ona bakıp gülümsedim.
"Yanlış hareket," dedim ve bedenimi çevirip elimdeki topu olduğum yerden potaya attım. Şutum basket olurken sırıtarak yerde seken topa doğru yürümeye başladım. "Basketlerinin yüzde altmışı üçlük olan bir adama bulaştın, yanlış yaptın."
Topu tekrar aldığımda arkamdan gelip pres yaparken güldü. Bedenimi ona çevirip topu saklamaya yönelik bir hareket yaptığımda gözlerimin içine baktı ve sadece iki saniyelik o bakıştan sonra afallamamı fırsata çevirerek topu elimden kaptı.
"Önemli olan üçlük değil yeğen," dedi arkasını dönerek benden sıyrılırken. Arkamı tekrar dönüp ona doğru hamle yaptığımda topu çekip potaya gönderdi. Top yuvarlağın üzerinde bir tur atıp basket olurken göz kırptı. "Senin o topu hakimiyetine almandır."
Dişlerimi sıkarak tekrar aldığı topu elinden almak için sola doğru hareket ettim ama sektirerek topla yanımdan geçti ve tekrar şut attı. Fileye bile değmeden basket olan şutu sinirlerimi bozmuştu. Ben kimdim de Anadolu Efes'in gençler takım kaptanına kafa tutuyordum acaba?
Top tekrar onun parmakları arasına girdiğinde şut için kendini yukarı itti ama bu kez elimi kaldırıp topun potaya ulaşmasına engel oldum. Parmaklarımın arasına giren topu potaya gönderirken gülümsüyordum. Uzun bir süre oynamaya ve birbirimize gerçek bir rakip gibi davranmaya devam ettik. Teke tek oynamamıza rağmen ve ortada okunmuş bir meydan olmasına rağmen ikimiz de attığımız basketleri saymıyorduk ama acayip şekilde eğleniyordum.
Bir süre sonra onun yüzündeki hazzı gördüğüm için istemeden hırslanması için onunla uğraşmaya başladım. Attığı şutların çoğuna engel olmaya başladığımda kaşları çatılmıştı. Yavaştan sinirlendiğini fark etmeme rağmen çaktırmamaya özen gösterek oynamaya devam ettim. Parmaklarımın arasındaki topu almak için pres yaptığında vücudu vücudumla temas etti ve yine donakaldım. Bunu fırsat bilip tekrar topu aldı ve potaya zıplayarak basket atıp çemberden tutunarak bir iki defa öne doğru sallandı. Kendini zemine bırakırken sırıtıyordu ve bu beni anlamsız bir şekilde etkiledi.
Bilerek yaptığını fark ettiğimde gözlerimi kısarak üstüne yürüdüm. Arkası dönük olduğu için beni fark etmemişti ama hızlı hareket edip ona arkasından bir nevi yaslayarak elindeki topu aldım ve saklayarak yanından geçtim.
Bir an duraksadığını fark etsem de umursamadan tekrar şutumu çekip basket oluşunu izledim. Kendini çabuk toparlayıp yerde seken topa hamle yaptığında ben de yaptım ve bir anda aşırı ve gereksiz bir yakınlaşma içerisinde bulduk kendimizi.
Başını kaldırıp yüzüme çevirdi gözlerini. Bakışlarım terden alnına yapışmış olan saçlarına kaydı, sonra usulca yüzüme vuran nefeslerini verdiği dudaklarına indi. Top yerde sekmeye devam ederken biz birbirimize fazla yakın olan yüzlerimizle ve hızla inip kalkan göğüslerimizle kıpırdamadan durmaya devam ettik.
Usulca yaladığı dudakları aptalca yutkunmama sebep olduğunda bakışlarımı zar zor gözlerine çevirdim. Onun gözleri de benimkilerdeyken öylece birbirimize bakmaya devam ettik. Birbirimizin yüzüne çarpan nefeslerimiz topun yerde sekmesiyle oluşan ve boş spor salonunda yankılanan sesi bile bastırmaya başlamıştı.
Sadece birkaç santim uzağımda olan dudakları, terli bedeni, kahve kokan nefesi, masmavi gözleri ve dağınık yüz ifadesi alt taraflarımda bir hareketlenmeye neden olduğunda dudaklarımı birbirine bastırdım.
"İnşallah beni öpmeyi falan düşünmüyorsundur," dedi gözlerime direkt olarak bakmaya devam ederken. "Aksi halde ağzına kusabilirim çünkü."
İstemsizce yüzümü ekşitip bozduğu ortamdan sıyrılarak onu omuzlarından ittim ve kendimden uzaklaştırdım. Bir an, gerçekten bir an için bunu düşünmüş olduğum için kendimden nefret ettim o an. Sonuçta o Berkan'dı, her halükarda gevşek bir insandı ve asla ciddileşmesi söz konusu olmuyordu.
"Tipim değilsin aslan, dert etme," diye söylenerek boğazımı temizledim ve adımlarımı spor salonunun çıkışına yönelttim.
Göğsümdeki elemanın hızlanmasını tamamen uzun süredir basketbol oynamamıza vermek istiyordum ve gerçekten, neden Berkan'ı o an delicesine öpmek istediğimi sorguladım. Ama bulabildiğim tek cevap vardı o da sadece istemiş olduğumdu, nedeni yoktu. Belki de vardı, ergenlik hormonlarımı suçlayabilirdim, evet güzel nedendi.
"Nereye?" diye sordu arkamdan bağırarak.
"Yoruldum, ders başlayacak." diye karşılık verdim arkamı dönmeden.
Boğazımda bir yumru vardı ve ısrarla normal ritmine dönmeye karşı çıkan kalbime küfür etme isteğim artıyordu. Başımı eğip elimle alnımı silerken sızlayan alt tarafıma baktım.
Vay amına koyayım, dedi iç sesim. Az önce Berkan'dan ortada hiçbir şey yokken tahrik olmuştum. Ben nasıl bir boka batmıştım gerçekten hiçbir fikrim yoktu ama bunun beni çok fazla rahatsız edeceğini söyleyen bir yanım vardı.
Siktir ya.