Hayat herkese çok farklı sınavlar sunardı. Herkesin ayrı bir savaşı, ayrı bir ittifakı ve ayrı bir gücü vardı. Kimi galip gelir, kimi ilk darbede yere yığılırdı. Kimileri doğuştan savaşçıydı kimileri doğuştan ölü. Kimisi sınavını zevkle verir, kimisi verene dek söylenir dururdu.
Ben hangisine dahildim bilmiyordum. Zaten insan hiçbir zaman kendisine objektif olamaz, hiçbir zaman hatasını tam olarak kabullenemezdi. İnsanlar bencildi, herkes kendine göre haklı ve üstündü. Kimse kimsenin başarısını tebrik etmez, senden üstün olan herkese bir laf yetiştirip yerme çabasına girerdi. Çünkü kimse, kendinden daha üstte olan birini kabullenemez, kendi ezikliğini hazmedemezdi.
Benim de elbette bencil olduğum konular vardı. Bunlardan biri de Berkan'a dair her şeyi içeriyordu. Bencildim çünkü benden başka kimseyi görsün, duysun, sevsin istemiyordum. Ona sadece ben sahip olayım, her şeyi ben olayım istiyordum. Uzun zamandır bir ilişkimiz vardı, uzun zamandır birbirimize dair ne varsa ezberlemiştik. Onu öyle seviyordum ki, bazen bana bile kendi sevgim yetmiyordu. Mavilerindeki bakışta gördüğüm hayranlık öyle hoşuma gidiyordu ki bunu bir gün karşılıksız bırakacağımdan ölesiye korkuyordum.
Bütün bedenimle onun olmuş, bütün kalbimde hissediyordum ona olan aşkımı. Aynı şekilde o da tamamen bana aitti, asla imkanı olmayacağına emin olmama rağmen. Beni seviyordu, kimseyi sevmediği gibi. Buna o kadar güzel şahit oluyordum ki, ne olursa olsun bu fikirden kimse beni caydıramazdı.
Her şeyden önce her şeyim olan Yiğit'le iyi anlaşıyor olması ve onu benden daha çok mutlu etmesi bile ona aşık olmam için basit bir nedendi. Kişiliği ayrı, güzelliği ayrı, sözleri ayrı etkiliyorken bir de tavırlarıyla tamamen kendisine bağlıyordu beni. Bir insanı böyle sevmenin mümkün olduğunu bile bilmezdim önceden.
O güzel gözlerinin arkasında hâlâ Alphan'ın yokluğunun acısı vardı, görebiliyordum. Zaten onu unutamayacağına emindim. Hâlâ başını kaldırıp arkasına baktığında alaylı gözlerle onu küçümseyen bakışlar atan bir Alphan arıyordu. Hâlâ canı sıkkınken koynuna kıvrılacağı kuzeninin yokluğunu hissediyordu, buna emindim. O acıyı ondan silemeyeceğimi de çok iyi biliyordum.
Elimden gelse göğsümü alır onunkine katardım ama bunun imkanı yoktu. Bütün arayışlarını o kadar iyi görüyordum ki bazı anlarda, benim bile canım acıyordu. Onu ne kadar özlediğini biliyordum ve elimden bir şey gelmiyordu. Yine de bana çaktırmamak için elinden geleni yapıyordu çünkü üzüldüğümü biliyordu. Acısının benim de canımı yaktığını bildiği için göstermemeye çalışıyordu nitekim onu o kadar iyi tanıyordum ki, tek bir bakışı bile ne düşündüğünü anlamama yetiyordu.
O acıyı ondan hâlâ silemediğim gibi asla silemeyeceğimi de biliyordum. Bu beni ne kadar üzerse üzsün eskisi kadar çok çevirmiyordu kafasını arkaya, kuzenini görebilmek için. Gülümseyerek bakıyordu, ilk zamanların aksine arkasında onu değil de beni gördüğü zaman.
Bu, hoşuma gidiyordu. O her zaman Alphan gibi sevmek istemişti ve Ömür gibi sevilmek. Hâlâ bunu sorguluyor muydu bilmiyordum ama Alphan gibi sevdiğine de Ömür gibi sevildiğine de ben emindim. Çünkü onun gözlerindeki bakışların güzelliğini biliyordum. Kendimi ona bakarken nasıl kaybettiğimi biliyordum.
Ve şimdi önümde kız kardeşi ve Yiğit'in sorduğu sorulara cevaplar verirken fazlasıyla sevimli görünüyordu.
"Berkan abi, Betül çam ağaçları kışın yaprak dökmez dedi. Doğru mu?" diye mırıldandı Yiğit.
Berkan başını sallayarak onu onayladığında kaşlarını kaldırıp, "Peki neden çam ağaçları kışın yaprak dökmez?" diye sordu Yiğit meraklı bakışlarını ona çevirerek.