Kazan dairesine girerken heyecandan kalbim ağzımda atıyordu. Elim ayağıma dolaşmadan karşısına çıkabilirsem ne mutluydu ama fazla korkuyordum.
Zaten dün gece aramızdaki şeyleri kesinleştirdiğimizden beri normal bir ritimde atmayan kalbim şimdi iyice kendini kaybetmiş gibiydi. Bir tekliyor bir hızlanıyor ve eminim ne yaptığını o da bilmiyordu. Damarlarımdaki kanın çekildiğini hissediyordum.
Merdivenleri inip karanlık tarafa kısaca göz attığımda Berkan'ı göremedim ama burada olduğunu biliyordum.
"Sen bana, aklımla başım arasındaki mesafe kadar yakınsın."
İstemsizce gülümserken yankılanan sesinin nereden geldiğini anlamak için bakınmaya devam ettim ama yoktu. Ben de çok fazla üstlemeye gerek duymadan omzumu yanımdaki duvara yasladım.
"Sen bana, aklımla başım arasındaki mesafe kadar da uzaksın," diye devam ettim yarım bıraktığı şarkıya.
Kıkırtısını duyduğumda ben de gülmeye başladım. Neden böyle saçma sapan bir sahne içindeydik bilmiyordum ama hoşuma gittiğini inkar edemezdim. Berkan'dan normal bir şey zaten bekleyemezdim, beklemiyordum da ama bu kadar saçmalık ona bile fazlaydı.
"Sen banaaa haraaamsın," diye mırıldanarak kazanın arkasından çıktı. Elleri cebinde, usul usul bana doğru yürürken omzumu yasladığım duvara tamamen yaslanıp kollarımı göğsümde topladım.
"Manyak mısın lan sen," dedim gülmeyi kesmeden. Çünkü zaten istesem de kesemiyordum.
Omuz silkerek yanıma kadar gelip önümde durduğunda yüzündeki ifadeye bakakaldım. Fazla güzeldi. Gülümsemesi gözlerimi dudaklarına kilitlerken düşüncelerim birbirine giriyordu. Bu çocuğun birini sevme ihtimali olmasını geçtim, birinden ciddi anlamda hoşlanması bile imkansızdı. İstemesi ayrı bir mevzuydu, yapabilmesi ayrı bir mevzu.
Yürekten inanıyordum ki, Berkan birini sevemezdi. Hele de o biri bensem, olacağı varsa bile olmazdı. Nedenini bilmiyordum ama buna inancım zerre yoktu. Ve yine biliyordum ki, en çok acıyı yine ben çekecektim.
"Ne yaptın manita?" dedi gülerek.
Baştan ayağa kadar terlediğimi hissettim. Beynimde çakan şimşeklerin haddi hesabı yoktu. Hala o kadar imkansız gelmesine rağmen dudaklarından çıkan o kelime, kalbimin bir kez daha atmayı unutmasına neden oldu. Korkutucu ama fazla güzel bir histi.
"Ne yapayım, sen ne yaptın?" dedim boğazımı temizleyerek. Heyecandan ne diyeceğimi geçtim, ne tepki vereceğimi bile bilmiyordum.
Başını arkaya yatırarak güldüğünde gözlerimin ışıldadığını hissettim. Ağzım açık, öylece yüzüne ve gülüşüne bakmaya devam ederken bakışları tekrar benimkileri yakaladı. Loş ortamda bile parlayan mavileri o kadar güzeldi ki, ona kapılmam nasıl bu kadar kısa sürmüştü şimdi anlıyordum. Ona kapılmamak mümkün bile değildi ki.
Sadece birkaç santim ötemde olan yüzü, bedeni ellerimi uzatsam ona dokunacağım gerçeğini beynime işliyordu ama ona dediğim gibi, bana bu kadar yakın olsa da ona dokunamayacağım kadar uzaktım. Berkan benim gibi değildi; benden etkileniyor olsa da, ilk sevgilisi olsam da beni sevmeyeceğini bilmeme engel değildi bunlar. O bu zamana kadar bir ilişki yaşamamıştı ve ben bu ilişkiyi nasıl yürütebilirdim bilmiyordum. İşin kötü yanı, heves bile olma ihtimalim vardı. Belki o istiyordu beni sevmeyi ama ben de başaramayacağını biliyordum.
Onunla çabucak birlikte olup tamamen kaybetme niyetinde değildim. Benimle birlikte olduktan sonra bitirmek isteyeceğinden değil de, böyle bir ihtimalin varlığından korkuyordum. Ona güvenmiyor değildim ama onu tanıyordum da.