7

1.7K 109 9
                                    

Yeni Almanca öğretmenimiz sınıfa girdiğinde bakışlarımı duvar tarafındaki son sıradan çekmek zorunda kaldım. Birine olan hislerimi daha fazla yüzüne vuramazdım herhalde. Kendimi toparlamam gerekiyordu. Gözlerime sahip çıkmam gerekiyordu, onların mutluluğunu izleyerek acı çekmeyi bir kenara bırakmam gerekiyordu.

Masasına oturup yoklama defterini açmasını izledim hocanın. Dirseğimi masaya yaslamış, yanağımı avcuma desteklemiştim. Sınıftaki sessiz uğultu kesildiğinde hoca yoklamayı almaya başladı. Birkaç saniye sonra sınıfın kapısı açıldı ve Berkan elinde her zamanki gibi kahve bardağıyla içeri girdi.

"Hocam, i am sorry. Can i come in?" diyerek kapıyı kapattığında hoca ona döndü.

"Ben İngilizce hocan değilim, Almanca hocanım. Almanca özür dile," dedi hoca saçlarını kulağının arkasına sıkıştırarak.

Berkan kafasını kaldırıp Alphan'a kısa bir bakış attıktan sonra dudaklarını yaladı. Boğazını temizleyerek hocaya geri baktığında salak bir gülümseme vardı suratında. İstemsizce gülümsedim, masum gibi mi görünmeye çalışıyordu o?

Berkan'ın Almanca özür dilemeyi bilmesini geçtim, Almanca herhangi bir kelime bildiğini bile sanmıyordum. Paçayı nasıl kurtaracaktı gerçekten merak ediyordum. Gülmemek için elimi dudaklarıma bastırıp beklemeye başladım.

Berkan tekrar boğazını temizleyerek hocaya doğru bir adım attı ve bedenini ona çevirdi.

"Tut mir Leid, meine Lehrerin. Kann ich hereinkommen?"

Gözlerim hayretle aralandığında Berkan'ın yüzündeki piç gülümsemeye bakakaldım. Harbiden o az önce? Hoca hayretle yüzüne bakarken gülümsemeye devam etti. Hoca cevap veremeyerek ona bakarken sınıfta küçük bir kıkırtı koptu.

Hocaya bakmaya devam ederken hoca boğazını temizledi ve eliyle geç işareti yaptı. Berkan sırıtarak yürüyüp Alphan'ın yanındaki yerini alırken ona bakmaya devam ettim. Gerçekten fazlasıyla şaşırmış olmakla birlikte müthiş Almancasına hayret ettim.

Sıraya oturduğunda hoca yoklamaya geri döndü ve Berkan'ın ismini okudu. Berkan elindeki kahveden bir yudum alıp dudaklarını yalayarak boştaki elini kaldırdı.

"Ich bin hier," dedi yine dalga geçer gibi bir ses tonuyla.

Hoca gözlerini devirip ona baktığında ellerini masada birbirine geçirip dişlerini sıktı. Gevşekliğinden taviz vermeyerek sırıtmaya devam ettiğinde nedensizce Berkan'a bakmaya devam ettim ben de.

"Derste bir şey yiyip içmiyoruz, değil mi Berkan'cım?"

"Hocam valla hiç kusura bakmayın, ben bu kahveye para verdim. Hayatta atmam, benim annem babam o paraları ne zorluklarla kazanıyor haberiniz var mı? Onların emeğini çöpe mi atayım yani?"

Sınıf sessiz ama korkak bir şekilde gülmeye başlarken ben de gülerek başımı iki yanıma salladım. Cidden bu çocuğun sorunları vardı. Büyük ihtimalle de o sorun noksan kromozomlardan kaynaklanıyordu, üzülüyordum.

Hoca sınıfa sessiz olmalarını söyleyerek tekrar Berkan'a döndüğünde dudaklarımı dişledim. Kadın ilk derste Berkan gibi bir belaya bulaştığı için cidden çok şanssızdı ve bunun kötü tarafı henüz farkında olmamasıydı.

"Evladım, çöpe atma. Kaldır, dersten sonra iç," dedi bu kez hala ismini bilmediğim Almanca'cı.

Sinirlenmeye başladığını görüyordum ama gülmeden edemiyordum. Ve ne derse desin, Berkan'ın kesinlikle altta kalmayacağını da biliyordum.

"O zaman da soğuyor, soğuyunca da içilmiyor sonuç olarak yine çöpe gidiyor. Kaldıramam da o yüzden hocam."

Kahkaha boyutuna geçen sınıfla hoca iyice sinirlenmeye başlamıştı. Dişlerini sıktı ve kırmızı rujlu dudaklarını birbirine bastırıp bakışlarını tavana dikti. Ardından tekrar Berkan'a baktığında, ben de bakışlarımı o tarafa çevirdim. Gevşekliğinden taviz vermeyerek kahvesinden bir yudum daha aldı, inat yapar gibi.

"Ya sabır! Tamam, çabuk iç bitir o zaman," dedi hoca bu kez sinirlerini kontrol altında tutmaya çalışırken.

Tam eğilip yoklamaya devam edecekti ki Berkan yine uslu durmaya gerek duymadan karşılık verdi.

"Hocam hemen içemem çünkü çok sıcak. Ağzımı seviyorum, yakamam."

Bu kez ben de kendimi tutamayarak kahkaha atmaya başladığımda hoca çıldırma raddesine gelmişti. Berkan'sa hiç oralı olmuyor, inatla keyfine bakmaya devam eder gibi kahvesini içiyordu. Alphan, Berkan'ın ensesine vurup susturmayı denediğinde Berkan omzunu yukarı çekip "Siktir et," diye mırıldandı.

Dudak okuma gibi bir yeteneğimin olması güzeldi ama her zaman işe yaramıyordu, yine de Alphan'ın Berkan'a ettiği küfürleri dudaklarını okuyarak anlayabiliyor olmak güzeldi.

Hoca sinirle bağırıp sınıfı susturdu ve Berkan orada değilmiş gibi davranarak yoklamaya geri döndü. Berkan'dan sonra benim ismim geldiği için gülmeyi keserek hocaya odaklandım. İsmimi okuduğunda ise elimi kaldırarak sakince beni görmesini sağladım. Elimi indirirken bakışlarımı tekrar duvar dibindeki son sıraya çevirmiştim. Alphan, her zamanki gibi telefonuyla uğraşıyordum ve muhtemelen Ömür'le yazışıyordu.

Bakışlarımı ondan çekerken Berkan'la göz göze geldim. Birkaç saniye öylece birbirimize baktıktan sonra gözlerini devirerek bakışlarını üzerimden çektiğinde yutkunarak ona bakmaya devam ettim.

Alphan'a bakıyor olduğum için gözlerini devirdiğini biliyordum. Sürekli beni, onları veya sadece Alphan'ı izlerken yakalaması canımı sıkmaya başlamıştı. Kuzeni olarak Berkan'ın bu durumu Alphan'a anlatması ihtimali beni korkutuyordu ama içimden bir ses bundan daha fazla rahatsız olduğum başka bir konu olduğunu söylüyordu bu bakışlarımı yakalamasının.

Üstelemeye gerek duymadan bakışlarımı Berkan'dan çekip derse başlamak üzere olan hocaya çevirdim. Odaklanamayacağımı bildiğim halde dinlemeye başladım.

ACI [boyxboy]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin