Yusuf: Nerdesin?
Berkan: Kantindeyim aşkım
Yusuf: Soyunma odasına gel.
Yusuf: Çabuk.
Berkan: Niye?
Yusuf: Öpüşmemiz gereken bir durum var.
Berkan: Seni hınzır 😏
Berkan: Geliyom.
Yusuf: Acele et mümkünse aşırı özledim çünkü.
Berkan: Ya kurban olurum sana, tenha yerleri mesken belledik resmen rhskchekhskhsk
Yusuf: Nabalım
Yusuf: Canım çekiyor diye ortalık yerde öpemem seni çocuk.
Berkan: Canını yerim
Yusuf: Bekliyom.
Berkan: Uçtum.
*
Soyunma odasının önüne vardığımda nefes nefeseydim. Evet, koşarak gelmiştim çünkü acele etmemi söyleyen ve öpüşmeye meraklı bir sevgilim vardı. Bekletmek bana yakışmazdı, eh ben de bekletmeyi seven biri değildim.
O değil, cidden özlemiştim; üç dört gündür sınavlar yüzünden doğru düzgün görüşemiyor olmakla birlikte görüştüğümüz vakitlerde de ders çalışmaktan başka bir şey yapmıyorduk ve bu da ister istemez ikimizi de sinir ediyordu. Neyse ki bugün bu haftaki son sınavımıza girmiştik de rahat rahat koklaşabilirdik.
Nefeslerimi düzene koyup kapıyı araladığımda kapıdaki not dikkatimi çekti. Gözlerini kapat yazıyordu ve bu da istemsizce gülümsememe neden olmuştu. İçeriye girerken gözlerimi sımsıkı kapatıp arkamdan kapıyı da örttükten sonra birkaç adım ilerledim.
"Manitoşkom?" diye seslendiğimde arkamda bir iki adım sesi duydum.
Yüzümdeki gülümseme genişlerken arkamda duran bedenine dönmek için sabırsızlanıyordum. Ensemde küçük bir ıslaklık hissettiğimde içim titredi. Ardından arkamdan belime sarılan kollarla vücudum gevşedi. Herif beni muazzam bir şekilde etkisi altına almıştı ve artık her dokunuşunda titrememe engel olamıyordum.
"Açayım mı?" dedim ellerimi göbeğimin üzerinde birleştirdiği ellerine sararken.
Cıkladı. Ardından elleri vücudumdan ayrıldı ve birkaç adım sesi ilişti kulağıma. Kapının kilit sesini duyduğumda meraktan delirecek raddeye gelmiştim. Neyin gizemini yaratıyordu bu kadar aşırı merak ediyordum. Dudaklarımı yalayarak terleyen ellerimi kotumun arka ceplerine soktum ve bedeninin önüme gelişini dinledim.
Soyunma odasında soyunmamız gereken mevzulara girebilecekken saçma sapan gizemler yaratması niyeydi anlamıyordum. Sonuçta ana fikir öpüşmekti buraya gelmemdeki neden hâlâ ana fikre geçemiyorduk bilemiyordum.
"Aç," diye mırıldandığında sakin bir nefes vererek gözlerimi usulca araladım.
Soyunma odası bodrum katta olduğu için penceresi yoktu ve doğal olarak, ana ışık kaynağıyla aydınlanmıyordu. Yani, lambaların aydınlattığı soyunma odamızda şu an floresanlar yanmamakla birlikte araladığım gözlerimi hayretle büyüteceğim bir manzara vardı.
Floresanlar yanmıyordu ama odayı aydınlatan mumlar aşırı romantik görünüyordu ve loş bir ambiyans mevcuttu. Gözlerim istemsizce yerdeki mumların aralarında dönüp dururken önümdeki Yusuf'a odaklanmam biraz geç olmuştu doğal olarak. Yutkunarak bakışlarımı ona çevirdiğimde gözlerim önce mumların titreyen alevlerinin yansıdığı gözleriyle buluştu. İçime yayılan huzur gözlerinde gördüğüm pırıltıların nedeniydi. Sonra usulca eline indi bakışlarım ve iki avcunun arasındaki küçük keke ve üzerine dikilmiş bir tane muma baktım. Göğsümde hızını hesaplayamadığım bir organ vardı ve dilim tutulmuş gibi öylece bakakalmıştım.
"Doğum günün kutlu olsun sevgilim," dedi sonunda transtan çıkamama neden olarak. Benim bile hatırlayamadığım doğum günümü hatırlaması ayrı, özel olarak bir şeyler hazırlaması ayrı güzeldi. Gözlerimin dolduğunu hissediyordum, bu herifi hak edecek ne yapmış olabilirdim ki?
Elindeki keki dudaklarımın önüne doğru kaldırıp üflememi bekledi. Şaşkınlıktan ne yapmam gerektiğini bile hatırlayamaz bir halde öylece gözlerine bakmaya devam ettim bir süre. Ve bu süre zarfında ona gözlerimle neler anlattığıma dair en ufak bir fikrim yoktu.
"Hadi üfle de öpüşelim," diyerek beni harekete geçirdiğinde ellerimi ceplerimden çıkarıp yutkundum.
Dileklere inanan bir insan hiç olmamıştım ama o an öyle bir atmosfer vardı ve beni öyle büyülemişti ki, gözlerimi kapatıp dilek dilerken buldum kendimi. Dileğimin ne olduğunu söylememe de gerek yoktu herhalde?
Gözlerimi aralayıp mumu üfledikten sonra kıkırdadığını duydum. Keki alıp hemen yanımızdaki bankın üzerine bıraktıktan sonra kolundan tuttuğum sevgilimi hızla kendime çekip öptüm. Dudaklarımın üzerindeki dudakları keyifle gerilirken kollarını belime sardı. Kokusunu ciğerlerime depolayıp gözümden akan yaşı umursamadan öpmeye devam ettim onu.
Öyle güzel seviyordu ve öyle güzel hissettiriyordu ki bazen cidden aklım almıyordu. Ben, hayatım boyunca böyle sevilmemiştim ve doğal olarak sevmeyi de bilmiyordum ama Yusuf; hayatıma girdiğinden beri her şeyiyle, her şekilde bana ilklerimi vermeye devam ediyordu. Alphan, sevdiğini bakışlarında anlarsın demişti bir keresinde; sana bakarken gözlerinin içi titriyorsa seviyordur, demişti. Yusuf, bana bakarken kendini kaybediyordu ve ben bunu o kadar geç fark etmiştim ki, kendime kızıyordum.
Bazı şeyleri çok önce yaşamış olabilecekken geciken zamanlarımıza ağlayasım geliyordu. Sevilmem örneğin, bu kadar uzun sürmez; sevmem bu kadar zamanımı almazdı. Kızıyordum kendime ama bir şeyleri de değiştirmiyordu bu. Her halükarda artık yolum belliydi, sevdiğim belliydi. Bu saatten sonra değişsin istemezdim de.
Dudaklarımı geri çektiğimde alnımı alnına yaslayıp dudaklarımı yaladım.
"İyi ki varsın, teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim Yusuf, çok seviyorum lan seni," diye mırıldandım gözlerim hâlâ kapalıyken.
Elinin birini yanağıma yerleştirip bulunduğu yeri okşadı. Parmakları yanağıma değil, kalbime dokunuyordu. Nefesleri yüzüme değil, ciğerlerime akıyordu. Bütün olmak istiyordum, tek beden olalım istiyordum, çok mu aptalcaydı?
"Sen iyi ki varsın, iyi ki benimlesin. İyi ki beni seviyorsun, iyi ki kalbimi böyle çarptırıyor, nefesimi böyle kesiyorsun. Hayatımdaki en sinir bozucu insandın, birden bire vazgeçilmezim oldun. Hayatımda tanıdığıma pişman olduğum insanken bir anda hayatım oldun. İyi ki doğdun ve benim oldun. Aşığım sana, kalbimi böyle durdurup hızlandırmana, bakışlarına, gülümsemene, dokunuşlarına.. Çok seviyorum seni, her yaşın benimle olsun, her yaşında benim ol."
Gözlerimi aralayarak ona baktım usulca, kirpiklerinin arasından bana bakan nemli gözleri öyle güzel görünüyordu ki, bir kez daha vuruldum; aksinin mümkünatı varmış gibi...
Boğazımdaki yumruyu geçirmek adına yutkunup yanağımın içini ısırdım. Ne desem yetmeyecekmiş gibi hissediyordum, ne desem karşılıksız kalacaktı sanki söyledikleri. Kelimeler dolandı dilime, bir şey diyemedim. Tek dileğim gözlerimden ne demek istediğimi anlamasıydı.
Buğulanan gözlerimi kırpıştırarak gülümsedim ve tekrar öptüm onu. Dudaklarımız bir kez daha bütün ihtişamıyla birleştiğinde uzun zamandır olmadığım kadar huzurlu ve dolu hissediyordum. Göğsümdeki boşluğu öyle güzel doldurmuştu ki kalbi, bütün kelimeler önünde eğilse yine ona layık bir cümle oluşturamazdı.
Zira ben de o kadar becerikli biri değildim, o cümleyi asla kuramaz, ona hissettirdiklerini anlatamazdım. Basit yoldan, ona olan hislerimi ufak tefek şeylerle gösterebiliyordum ve bence onun da bundan şikayetçi olduğu yoktu.
Acılarımın en büyüğünü, sevgilerin en güzeliyle kapatıyordu ve bu bana yapabileceği en büyük iyilikti.