9

1.6K 98 11
                                    

Tribünde ellerimi yemeye devam ederken heyecandan yerimde duramıyordum. Birazdan sahaya atlayıp "O top öyle mi tutulur amın evlatları," diye bağırmaya niyetleniyordum ancak deplasmanda bunu yapmam pek sağlıklı olmayacağı için oturduğum yerde streslenmeye devam ediyordum.

Dördüncü periyot yeni başlamıştı ve Berkan'ların takımı beş sayı farkla gerideydi. Adam sinirden kafayı yemek üzereydi ama bir şey de yapamıyordu. Yüzü kıpkırmızıydı ve bunun sebebi siniriydi. Alnı, saç dipleri ve hatta forması bile terden sırılsıklam olmuştu, biraz da yorulmuş gibiydi.

Buradan onu çok net görüyordum ama o beni en ön sıralarda olduğum halde görmüyordu gerçi maça o kadar odaklanmıştı ki, hakemi bile duymadığı oluyordu. Rakipten topu presle aldıktan sonra iki adım atarak orta saha çemberinden topu potaya attı. Fark ikiye düşerken gülümseyerek geri geri koşmaya devam etti.

Berkan, söz konusu basketbol olduğunda dünyayı bir kenara bırakıyordu ve o kadar hırslı, o kadar odaklıydı ki; kaybetmek gibi bir seçeneğin var olduğunu bile bilmek istemiyordu. Ne yazık ki her zaman kazanamıyordu da.

Takım arkadaşının pasını zıplayarak kaptıktan topu sektirerek karşı potaya adımladı ve potanın altına geldiğinde yükselmek üzereyken kendisine yapılan bariz faulle dengesini kaybedip öne doğru savruldu. Top elinden kaydığında istemsizce ayağa fırlayıp tribün korkuluklarına yaslandım. Başını potanın direğine çarpmıştı ve yerde yüzünü tutuyordu.

Sağlık ekipleri ona doğru koşarken kalbim çıkacakmış gibi hissediyordum. Felaket hızla göğsüme vuruyordu ve yutkunamıyordum. Hakem ve Berkan'ın takım arkadaşları ona faul yapan herife doğru yürürken bir anda ortalık karıştı. Neyse ki tribünler sahaya inmeden birbirine giren adamları ayırdılar.

Ama benim aklım Berkan'daydı. Hala yerde yatıyordu ve buradan gördüğüm kadarıyla acı çekiyordu. Nefeslerim ciğerlerime az geliyor gibiyken Berkan elini yüzünden çekip kolunu indirdi. Tüm bu sahne benim bulunduğum yerin önünde olurken Berkan'ın yüzündeki kanı görmemle donakaldım.

Ciddi anlamda göğsümün daraldığını hissediyordum. Yüzünü temizlemeye başladı sağlık görevlisi. Ardından Berkan yattığı yerden doğrularak ellerini ahşap parkeye yaslayıp başını geri attı. Göğsünün inip kalkmasından sakinleşmeye çalıştığını anlayabiliyordum. Yüzünü buruşturup adamın işini bitirmesini bekledi. Birkaç dakika sonra kaşında bir bantla usulca ayaklandığında, sonunda rahat bir nefes alabildiğimi hissettim.

Korkmuştum.

Sorun yok diyerek devam edebileceğini söyledi hocasına. Ama sorun olduğu barizdi çünkü yürürken dengede duramıyor gibiydi. Bunu umursamadan alnını sildi koluyla ardından iki serbest atış için potanın önüne geçti. Hala iki sayı fark vardı. Ellerimi birbirine geçirip bakışlarımı yüzünde gezdirdim. Gözleri kısık, çenesi sıkılıydı. Canı yanıyordu ama ısrarla devam edecekti, cidden aptaldı.

Attığı iki atış da basket olduktan sonra oyuna devam ettiler. Etmeye çalıştılar daha doğrusu çünkü Berkan yürürken zorlandığını fark ederek oyundan çıkmak istedi küçük bir hareketle. Kaşlarımı çatarak saha kenarına gelişini izledim, sonra kenara oturmadan suyunu alıp muhtemelen soyunma odalarına doğru gözden kayboldu.

Birkaç dakika orada oturup bekledim. Oyun devam ederken daha maçın bitmeyeceğini gösteriyordu skorbord. Yutkunarak birkaç dakika boyunca -belki beş, on dakika- orada oturup Berkan'ın yanına gidip gitmeme ikilemiyle mücadele ettim.

Sonunda birinde karar kıldığımda ayağa kalkıp soyunma odalarına doğru yürüdüm ve karşılıklı olan odalardan birine girdim. Girdiğim oda boştu, ben de şansımı öbüründen yana kullanmak için sakince o kapıyı açtım.

Berkan, dirseklerini dizlerinden sarkıtmış, ellerini birbirine geçirerek köşedeki bankımsı yerde oturuyordu.  Başı öne eğikti ve geldiğimi duyduğu halde kafasını kaldırmadı. Kapıyı arkamdan kapatarak yanına gidip oturdum ve kollarımı göğsümde birleştirdim.

"Öne geçtiniz," dedim bilgilendirmek adına.

Başını sallayarak onayladı beni sadece. Gözlerimi devirip doğrularak çenesini tutup kendime çevirdim. Kendisini kasmadığından dolayı kolayca hareket ettirmiştim. Bakışlarımı kaşındaki yaraya diktiğimde bana bakıyordu.

"Acıyor mu?" diye sordum yara bandının kalkan kısmından derinliğini anlamaya çalışırken.

"Acıyor tabi amına koyayım, soru mu bu?" dedi homurdanarak.

Ben oldukça sakin konuşurken o hala sinirini atamamış gibi görünüyordu. Konuşurkenki sinirini dudaklarıma çarpan kelimelerinin sertliğinden anlayabiliyordum ama takılmadım. Belki biraz sonra sakinleşirdi. Pek sanmıyordum gerçi, oyundan çıkmış olmak onun için hoş değildi sonuçta, buna öfkelendiği barizdi.

"Dikiş isteyebilir," dedim ince bir çizgi şeklinde sızan kanı izlerken.

"İsterse istesin. Ben de hala oynamak istiyorum ama herkesin her istediği olmuyor ne yazık ki," diye cevap verdiğinde gözlerimi devirerek gözlerine diktim bu kez bakışlarımı.

Birbirimize ters ters bakmaya devam ederken cıklayarak hala çenesinde olan elimi geri çektim. Yüzüne kısa bir bakış attıktan sonra tekrar yarasına baktım.

"Beynin hasar görmüş belli," dedim alaylı bir ses tonuyla.

"Ha ha, çok komik amına kodumun malı," dedi daha çok kendi kendine konuşur gibi.

İstemsizce kıkırdadığımda yara olan kaşını yukarı iterek kaldırmaya çalıştı ama acıdığını hissettiğinde yüzünü buruşturup gözlerini kapattı. Öylece yüzüne bakmaya devam ettiğimde yanaklarının hala öfkeden al al olduğunu fark ettim. Esmer olmasına rağmen çok fazla belli olmasa da kızaran yanakları sevimliydi.

Belki de Alphan'a benzediği için bu kadar sevimli geliyordu bana, emin değildim.

"Alphan'a benziyorum diye bu kadar ilgi gösteriyorsan, gerek yok Yusuf."

İçimi okumuş gibi düşündüklerimi dillendirdiğinde kaşlarımı kaldırarak ona baktım. Sesi az önceye göre fazla sakindi. Kısa bir bakış attıktan sonra bedenini geri çekerek benden uzaklaştı.

"Alphan'la seni tek kişi olarak görmüyorum Berkan, anlatamıyorum sanırım bunu?" dedim istemsizce savunmaya geçerek.

Doğrusu buydu çünkü Berkan benim gözümde hiçbir zaman Alp'le bir olmamıştı. Her zaman Alp'le daha yakın olmuştuk ve Alp'in olduğu ortamlarda Berkan'la her ne kadar konuşsak bile, onun olmadığı ortamda Berkan'la yakın olmayı da istemiştim. Belki onlara kendimi kabullendirmek niyetinden kaynaklanıyordu bu ama yine de Berkan'la aramızdaki arkadaşlık çok da iyi sayılmazdı. Alp, Berkan'a göre daha sert ve huysuz bir adamdı. Ortamda gerginlik olduğunda bunu dağıtan her zaman Berkan olurdu ve çocuk gibi huyları olsa da yeri geldiğinde fazlasıyla olgun da olabiliyordu.

Bu yüzden hiçbir zaman Alp ve Berkan gözümde bir olmamıştı. Aksine Berkan'la yakın olmak istememe rağmen bir türlü anlaşamayan da yine bizdik. Sanırım dediği gibi, Alphan'dan kaynaklanıyordu bu durum.

Bir şey söylemeden oturmaya devam ettik bir süre. Ellerini yüzüne kapatıp ovaladığında inlemesiyle bakışlarımı ona çevirdim hızla. Kaşındaki yarığa dokunmuş olmalıydı ki yara bandından usul usul kan sızmaya başlamıştı.

Yüzünü kendime çevirip baktığımda kalkan yara bandını almak için elimi kaldırıp yüzüne yaklaştırdım. Elimi havada yakalayıp indirirken bakışlarımı gözlerine çevirdim. Çatılan kaşlarım ne yaptığını anlamaya çalışıyor gibiydi. Gözlerime bakıp dudakları aralandığında odanın kapısı açıldı ve Berkan elimi bırakıp kendini geri çekti.

Soyunma odasına giren arkadaşlarından sonra sağlık görevlisi de geldiğinde Berkan'dan uzaklaşıp yarasıyla ilgilenmelerini izledim. Berkan'a takım arkadaşları maçın sonucundan falan bahsederken kulaklarımda ondan yüksek bir ses vardı. Bunu fark ettiğimdeyse Berkan'a kısa bir bakış atıp iyi olduğundan emin olduktan sonra kendimi odadan dışarı attım.

Siktir.

ACI [boyxboy]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin