"Sen neden üzgünsün?"
Yiğit'in sorduğu soruya en sert bakışlarımla karşılık versem de onun bakışları bende olmadığı için göremiyordu. Berkan'ı tabii ki bize getirmiştim, zorla da olsa. Yol boyunca ağlamıştı ve bu da doğal olarak benim de ağlamama neden olmuştu. Ve biliyordum ki bu kez sadece Berkan'ın canı yanıyor diye değil, Alphan'ı kaybettiğim için de ağlamıştım.
Onu bir ara deli gibi sevdiğimi düşünüyordum ama bunun öyle bir sevgi olmadığını çok sonra fark etmiştim. Sevgi denilen şeyin böyle basit olmadığını da sonradan öğrenmiştim. Çünkü sevgi bu kadar geçici değildi. Sevdiğin birini böyle çabucak unutamazdın, sevmek böyle çabuk üstünden atabileceğin bir duygu değildi.
Ben Alphan'ı sevmiyordum, en azından düşündüğüm şekilde değildi. Buna rağmen Alphan'a verdiğim değerin çeyreğini bile diğer arkadaşlarıma vermemiştim ve Berkan'ın çektiği acıya üzülmekten Alphan'ın kaybına kafamı bile yoramamıştım.
Ama şimdi biraz kendimle başbaşa kalınca, ne bileyim acıtıyordu ulan. Sevmeyi geçtim en yakın arkadaşlarımdan birini kaybetmiş olmak zoruma gidiyordu. Ben bile böyle kahroluyorsam Berkan'ı düşünemiyordum. Mahvolacaktı. Kendisini toplayamayacaktı.
"Çok sevdiğim birini kaybettim, ondan," dedi Berkan kucağındaki Yiğit'in saçlarıyla oynarken.
"Bulursun yahu," dedi Yiğit Berkan'ın omzuna vurup. "Üzülme bu kadar."
Cidden böyle bir ortamda, böyle duygu durum sorunları yaşanılan bir anda Yiğit'in bulunması hem iyiydi hem de hoş değildi. İyi olmasının nedeni söyledikleri yüzünden gülümsemem ve Berkan'ın da azıcık da olsa gülümser gibi olmasıydı. Hoş olmayan yanı ise tamamen başka bir şeyden kaynaklanıyordu.
Yiğit'le Berkan'ın oturduğu koltuğa oturup Yiğit'e artık uyku vaktinin geldiğini söylemek üzere boğazımı temizlemiştim ki Yiğit, Berkan'ın çenesini tutup bana çevirdiğinde açılan ağzımı kapattım istemsizce.
"Abim de bir sürü şeyini kaybediyor hem, sonra yatağının altından çıkıyor. Değil mi abi?" diyerek başını sağına eğdi Yiğit.
Elimi alnıma bastırıp sıkıntılı bir nefes verdim. Bu çocukla uğraşmak emek istiyordu.
"Öyle değil ama," dedi Berkan, birkaç saniye bana bakıp tekrar Yiğit'e dönerek. "Ben çok sevdiğim birini toprağa verdim, öldü yani."
Yiğit dudaklarını büzerek başını kucağına eğdi. Sonra Berkan'ın göğsüne yaslanıp küçük kollarını onun yapılı gövdesine sardı.
"Benim de su kaplumbağam ölmüştü, seni anlıyorum. Hadi sarılıp geçmesini bekleyelim," dedi bu kez.
Yiğit'in böyle büyümüş de küçülmüş tavırları ona olan hayranlığımı ve düşkünlüğümü hep artırıyordu. Aşırı sevimli oluyor ve ne olursa olsun insandaki acıyı o anlığına da olsa unutturuyordu. Kardeşimin olmasını hiçbir zaman istememiştim ama şimdi her şeyden çok sevdiğim tek varlığımdı benim.
Berkan hafifçe güldü sonra kollarını Yiğit'in küçük bedenine dikkatle sarıp ona karşılık verdi. Bu sahne istemsizce gülümsememe neden oldu. İkisinin de gözleri kapalı, birbirlerine sarılmışlardı ve bu görüntü çok fazla hoşuma gitmişti o an.
Kafamı koltuğa yaslayıp onları izlerken gülümsüyordum ama acı vardı. O acı her zaman olacaktı. Bu kadar büyük bir acının çabuk geçmeyeceğini zaten biliyordum, özellikle de Berkan açısından. Ama biliyordum ki kimi kaybedersek kaybedelim bu acının bizim ufak tefek gülücüklerimizi söndürmesine de izin vermememiz gerekiyordu.
*
"Yusuf?"
Gözlerimi duyduğum mırıltıyla hafifçe araladım ve karşımdaki Berkan'a baktım. Bakışlarını üzerimde gezdirirken esneyerek doğrulmaya çalıştım ama boynumdaki ağrı buna izin vermedi.
İnleyerek elimi boynuma götürdüğümde yüzümü buruşturdum istemsizce. Ne ara uyuyakaldığımı bilmiyordum ama bir daha koltukta iki büklüm uyuyakalmamam gerektiğini tecrübeyle öğrenmiştim.
"Yiğit kucağımda uyuyakaldı, uyanmasın diye kalkamadım. Alsana sen," diye fısıltıyla konuştuğunda iç çekerek boynumu kütlettim.
Boynumun ağrısını görmezden gelerek ayağa kalkıp Yiğit'i Berkan'ın kucağından aldım ve bir şey söylemeden salondan çıktım. Yiğit'i yatırıp üzerini örttükten sonra yüzümü yıkamak için tuvalete girdim.
Salona döndüğümde Berkan koltuğa uzanmıştı. İçeri gidip battaniye aldım ve tekrar salona dönüp Berkan'ın üzerine örttüm. Daha doğrusu örtmek için üzerine eğildiğimde bedenim fonksiyonsuz kalarak duraksadı. Gözlerini karşıya, boş duvara dikmiş benim orada olduğumu bile görmüyordu ama benim içimi yakan sessiz sessiz süzülen gözyaşlarıydı.
Dilimi yanağımın içine sürterek sıkıntılı bir nefes aldım. Battaniyeyi karnına kadar örtüp önünde diz çökerek işaret parmağımla göz yaşını sildim. Bakışları beni bulduğunda yutkunarak dudaklarını yaladı.
"Geçecek mi?" diye sordu usulca.
Yanağındaki elimi saçlarına çıkarıp okşamaya başladım. Geçecek desem de geçmeyeceğini biliyordum. Geçmeyecek desem, daha çok canı yanacaktı. Ne desem ona iyi gelirdi bilmiyordum, ne desem iyi hissederdi hiçbir fikrim yoktu.
Alt dudağını dişleyerek bakışlarımı saçındaki elime çevirdim. En azından yüzüne bakmasam acısını görmezdim.
"Geçecek desem iyi hissedecek misin?" diye sordum.
"Bundan sonra hiç iyi hissedemeyecekmiş gibi hissediyorum," dediğinde gözlerim kapandı. Yüzüne bakmasam acısını görmezdim demiştim ya, yoktu öyle bir şey. Ses tonundaki acıdan, sözlerindeki acıya kadar hepsini yüreğimin içinde hissediyordum. Kor gibiydi, yakıyordu bütün bedenimi.
"Hissedeceksin," dedim bütün samimiyetimle, gözlerinin içine bakarken. Buna emindim, hangi acı olursa olsun ölene dek sizi etkisinde bırakmazdı çünkü.
Kendimden biliyordum.
"Kendimden biliyorum, Berkan. Emin ol, yine iyi hissedeceksin. Sadece biraz zaman alacak."
Gözlerini kapatarak elini koltuktan destek aldığım elimin üzerine koyup derin bir nefes aldı. Acısının bu denli büyük olması onu olumsuz düşünmeye sürüklüyor olabilirdi ama anlıyordum. Onu çok iyi anlıyordum ve geçmese de silikleşeceğini adım gibi biliyordum.
Alphan, benim kaybettiğim ilk kişi değildi çünkü. Berkan'ın bu haline üzülüyordum çünkü onun ilk kaybı, canından çok sevdiği kişi olmuştu. Aynı şeyleri yaşamış biri olarak, onu anlıyordum ve teselli etmeye cüret etmiyordum.
"Hadi biraz uyu," dedim eğilip şakağını öpmeden önce.
"Yanımda kal," dedi mırıldanarak. Sesi o kadar aciz geliyordu ki, gözlerim doldu. Sevdiğim adamın bana ihtiyacının olması bir yandan beni mutlu ederken bir yandan acı çekmek sinir bozucuydu.
"Buradayım, merak etme," dedim hafifçe gülümseyerek.
Koltukta geri kaydığında yanına yatmamı istediğini anlamıştım ama koltuk bunun için fazla dardı. İki koca adamdık, hayatta sığamazdık. Bu yüzden ben de açtığı alana oturup saçlarıyla oynamayı tercih ettim.
Gözlerini sımsıkı kapatıp ağzından bir nefes verdiğinde yüzüne bakmaya devam ettim. Tek istediğim ikimizi de derinden yaralayan bu acının üstesinden gelebilmemizdi.