Dizlerimi birleştirip koltuğun üzerinde bağdaş kurdum. Tepsiyle önüne koyduğum yemekten kendi tabağımı alıp yemeğe başladım. Addison'da acıkmış olduğundan beklemeden başladı. Lokmasını ağzına aldığında en son söylediklerime karşılık yorumunu kattı.
"Senden hoşlandığına eminim. Bunu anlamışsındır zaten." dediğinde kafa salladım. Addison yeni evimi duyunca ziyarete gelmişti. Çiçeğini ve ev hediyesini unutmamıştı. Şimdi hem konuşuyor, hem yemek yiyorduk.
"Albert ile Harold arkadaşlar. Onun hakkında bilgi edinebilirim aslında." dediğinde bu sefer cevap verdim.
"Gerek yok Addison. Geçmişi beni ilgilendirmiyor." dedim. Sessiz kaldı. Ödül gecesinden konuyu açtı bu sefer.
"Masanıza gelip Harold'la kavga edecek raddeye gelmesine inanamıyorum. Hiç tutarlı davranmıyor. Bipolar olabilir mi?" En son söylediğini gülerek ekledi. Dalga geçiyordu.
"Evet, bu tavırları çok yıpratıcı. Kendinden emin, sözünün arkasında duran birine ihtiyacım var. Yoruldum." dedim. Gülmem soldu. Gözlerim bir noktaya daldı.
Kollarını boynuma sardı ve sıkıca sarıldı. Albert ile yakın zamanda tanışıp evlenmiş olmasına rağmen mutluydu. Ve doğrusunu bulabilmişti. Bizim ilişkimiz daha uzun ve dolu dolu olduğu halde mutlu değildik ve ayrılıyorduk. Son olan olay olmasa evlenecektik ya biz.. Evlendikten sonra neler olacaktı? Hep mutsuz mu devam edecektim? Bir de hamile olursam..Kötünün kötüsü varmış. En azından bundan zamanı geçmeden kurtuldum.
"Geçecek. Sadece zamana ihtiyacın var Lily. Zaman sana acını unutturmayacak belki ama dinlendirecek. Yorgunluğunu alacak." dedi elimi tutarken. Dudakları üzgün ifadeyle kıvrıldı.
"Benim yaralarımı da o sarıyor, en çokta bundan korkuyorum." dedim. Aklımdan bin türlü düşünce geçiyordu.
"Neden korkuyorsun?"
"Bana zarar veriyor. Kaç kere üzdü, ağlattı, acı çektirdi, güvenimi sarstı. Yalan değil. Ama işte yanına gidince, tekrar onunla olunca olduğum gibi normalimde olamıyorum. Onsuz mutlu değilim. Sabah kalkıyorum o, işe gidiyorum o, gece yatıyorum o, televizyonda o. Kıyafetimde o, aklım ve kalbimi saymıyorum bile. Yanındayken nefes alabiliyorum aynı zamanda nefesimi de kesebilir. Bir şey olsa gene onun iyiliğini düşüneceğim. Sanki öyle değilmiş gibi yapmak da yordu." derin nefes aldım. Önüme gelen saçlarımı geriye attım.
"Sırılsıklam aşıksın işte. Normal bunun olması." dedi. Addisonla otururken kapı çaldı. Kapıyı açtığımda bir buket çiçeği yüzünde tutuyordu.
"Sen?" dediğimde elindeki çiçeği indirdi.
"Ben geldim!" Gelen ian'dı. Elinde çiçek ve hediye ekstra olarakta bir şişe şarapla gelmişti.
"Hoşgeldin!" dedim sevinçle. Elindekileri tek koluna alıp sıkıca bana sarıldı.
"Gel içeriye." dediğimde elindekileri aldım.
"Ne gerek vardı ya! Zahmet etmişsin." dediğimde cıkladı.
"Yeni eve hediye almadan olmazdı." dedi. Addison sesleri duymuş olacak ki yanımıza geldi ve o karşılaşma sonunda gerçekleşti.
"Gelen sen miydin?" dediğinde kaba olduğunu belirten kaş ve göz hareketlerimle onu uyardım. Eskiden üniversite yıllarımızda ilişkileri olmuştu. Biz üçlü bir arkadaş grubuyduk. Ben zaten Addison'la Amerika'ya geldiğim ilk yıllar tanışmıştım. Addison ve ian ortak derslerinde büte kaldıklarında samimileşmişlerdi. Onları aslında bir nevi ben tanıştırmıştım. Fakültemi ararken çarpmıştım ian'a. Böyle başlamıştı. Bir zamanların ayrılmaz üçlüsü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Malfoy'un Avukatı
FanfictionKaranlığın içinde önümü göremesem de nefes alışverişleri yolumu aydınlatıyordu..