Manolya

779 44 3
                                    

Kapının aralanması ile bahçeye baktım. İlk dikkatimi çeken ortadaki göl oldu. Su birikintisi diyemem ama aslında göl de diyemezdim. Etrafta onun haricinde bir ağaç ve ağaca bağlanmış bir salıncak vardı. En köşede bütün bahçeyi gören bir koltuk ve koltuğun yanında bir masa vardı. Masa tamircilerin kullandığı masalara benziyordu. Geriye kalan yer tamamen boş ve düzlük bir araziydi.

Gözlerimi sonunda ayırıp şakayıkları taşımaya başlamıştım. O sırada şakayıkların yanında gördüğüm bir poşet ile poşetin yanına gittim. Yavaşça elime aldım ve içine baktım. Bahçıvan malzemeleri,bir kaç tohum ve etiket ile kalem vardı. Gülümseyerek onları da içeri taşıdım.

O anda aklıma gelen şey ile hızla bahçedeki Annabel'in yanına gittim. "Ben gelene kadar kimse arka bahçeye bakmayı dahi aklından geçirmesin hemen geliyorum." Onun cevabını beklemeden hızla yukarı çıktım.

Odaya aniden dalınca gözlerim Arden'e kaydı. Üst vücudu çıplaktı ve yüksek ihtimal üstünü değiştirecekti. Kapıya yaslanıp onu izlemeye başladım. O ise gülerek bana bakıyordu onu izlediğimi biliyordu ve bu onun hoşuna gidiyordu.

Sekizli.

Ne?

Karın kasları diyorum,sekizli.

Cidden saydın mi Lillith?

Saydım tabi kocam o benim.

"Gine ne diyor?" Arden'in sesi ile hızla ona döndürdüm kafamı. "Kim?"

"Lillith." O benim aklımı mı okudu? "Mila şu bakışlarını değiştir aklını okumuyorum. Sadece seni tanımaya başlıyorum. Lillith ile her konuştuğunuzda ya donup kalıyorsun ya da yukarı kayıyor bakışların."

"He." Benim cevabıma karşı gülünce ben hızla ona arkamı döndüm ve komidine yöneldim. O dikkatle benim ne yaptığıma bakarken ben aradığım şeyi bulmuştum. Rüzgardan istediğim aile resmim. Buraya gelmeden hemen önce almıştım.

Arden'e uzaktan öpücük yolladım ve hızla bahçeye gittim. Arka bahçeye doğru giderken sıra halinde dizilmiş askerleri gördüm. Ben onlara yaklaşınca iki yana açılarak bana yol açtılar.

Ben tekrardan duvardaki belli taşları aramaya başlamıştım. Sonunda taşları bulup ittiğimde kapı yavaşça açıldı. İçeri girdiğimde kapıyı kapattım ve derin bir nefes aldım. Bahçenin yanı duvarla çevriliydi ve bütün duvarlar bitkilerin çiçekleri ve kökleri sayesinde yemyeşildi, üst tarafı ise tamamen açıktı. Yukarıdan bu bahçenin görülüp görülmediğini gerçekten çok merak etsem de bunu şimdilik bir köşeye attım.

İlk iş olarak masanın yukarı doğru dik duran kısmına bizim aile fotoğrafımızı koydum sonra da gözlerimi yavaşça bahçeye çevirdim. İlk iş olarak şakayıkları ekebileceğim bir yer aradım.

Şakayık hem güneşi hem nemi severdi o yüzden aklıma gelen ilk yer benim göl olarak tanımladığım büyük su birikintisinin etrafı oldu. İlk önce küçük bir kürek aldım ve tek tek çiçekleri saymaya başladım. Tam tamına 30  tane şakayık vardı.

O an aklıma gelen fikir ile küreği yerine bıraktım ve  saksıları alıp eşit aralıklarla bırakarak gölün etrafına dizmeye başladım. Yaklaşık on tane Şakayıkı dizmiştim ama bir saksının dibinde bulduğum not durmamı sağladı.

Kağıdı yavaşça açtım ve içindeki notu okumaya başladım.

Çiçeklerin arasında çiçeklerden uzak bir boşluk bırak sana bir sürprizim var

~Kralın

Kağıdı görmem ile gülümsedim ve tekrar bahçeyi inceledim. Çiçekleri bahçenin kapı tarafına doğru hilal şeklinde dizmeye başladım. Hilalin en dış tarafındaki yani orta kısmında bir boşluk bıraktım ve hilalin devamını dizmeye devam ettim.

MucizemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin