Olivia tam karşımda duruyordu. "Ah Mila hiç fark etmedin değil mi? Tam dört sene boyunca kandırdım seni ama sen şüphe bile etmedin." Şaka mı bunlar? Biri ben prensim benim ile evleneceksin diyor diğeri daha demin ölüp şimdi benimle konuşuyor.
"İkiniz ne saçmalıyorsunuz?" Olivia konuşmaya başlayınca pür dikkat onu dinledim. "Sana şöyle anlatayım sen şuan bir cadı krallığındasın. Ben ise bu krallığın en güvenilir savaşçılarından biriyim. Normalde Andre'nin senin ile evlenmek istemesi gibi bir planımız yoktu ama sorun yok. Her neyse şuan dünyada da değiliz bunu unutma. Seninle tanışmam arkadaş olmam hepsi bir plandı Olivia." diyip konuşmasını bitirdi.
Onun benden birşeyler sakladığını biliyordum. Evet cadıların, kurtadamların , vampirlerin böyle canlıların efsanelerini biliyordum ama gerçekten olma ihtimallerini hiç düşünmemiştim.
Andre'nin benim ile evlenme fikri sonradan çıktı, o zaman benim ile ilgili planları neydi ki önceden. Ben onların ne gibi bir işine yarayabilirdim?
"Ben sizin ne gibi işinize yarayabilirim ki Olivia?" bana değersiz bir eşyaya bakıyormuş gibi baktıktan sonra konuşmaya başladı. "Sen mi? Senin gibi biri Andre'nin çıkarlarından başka hiç bir işe yaramaz. Tabi şuan senin sayende acı çeken biri olduğunu unutmamak lazım." dedi ve arkasını döndü.
Yavaş adımlar ile peşinden getirdiği masaya gitti ve eline bir bıçak tarzı şey ile benim üzerime yürüdü. Kelepçeden dolayı hareket edemiyordum.
Üstündeki kıyafetin karın kısmında kadar kesti ve bıçağı karnıma doğrultu. Bıçağın soğukluğu ile irkilsemde umursamamaya çalıştım. Gözlerimi karnımdan alıp tekrar Olivia'nın yüzüne çevirdim. "Benim yüzümden kim acı çekiyor?" kıkırdadı ve bıçağı karnıma doğru itmeye başlayınca istemsizce inledim. Vücuduma akan sıvıyı hissetmem ile derimin kesildiğini anladım.
Benim inlemem ile beraber duygulan uluma ile Olivia'nın hareketlerinin anlık olarak durduğunu fark ettim. Sinirle gidip bıçağı yere attı ve bir tane iğneyi alıp boynuma sapladı. Hissettiğim sızı ile yüzümü buluşturdum. Bir süre sonra büyük bir ses duyuldu ama benim başım acayip derecede dönüyordu. Midemde hissettiğim hareketlilik ile kusmam bir oldu.
Şuan Olivia'nın her yaptığını görmüyordum. Sadece sesleri azıcık ayırt edebiliyordum o kadar. Olivia'nın tehditkar sesi ile uyanık kalmaya çalıştım-en azından sesleri duyacak kadar-
"Kıyamam ne kadar da tatlı bir kardeş tablosu. Mühürlüsü nerede peki onu yalnız mı bıraktı?" Daha fazla dayanamadım. Artık sesleri duyamıyordum. Ciğerlerimde hissettiğim ağrı ile ağzımdan bir sıvı aktığını hissettim.
~
Gözlerimi açtığımda ilk dikkatimi çeken şey bulunduğum odanın büyüklüğü oldu. Çift kişilik krem yatağın üzerinde oturur pozisyona gelmeye çalıştım. İstemsizce odayı incelemeye başladım mavi ve krem tonları ağırlıklıydı, yatağım ile parelel sağ tarafta bir kapı vardı, odanın sonunda ise balkon vardı ve balkonda ise bir sürü bitki vardı.
Bitkilerin arasında gördüğüm şakayık ile gülümsedim. Bitkiler arasında en sevdiğim bitkiydi. Şakayık rengine göre farklı duyguları simgelerdi ve balkonda üç rengi vardı.
Beyaz şakayık saflık ve masumluk anlamına gelirken pembe şakayık şans getirmesi için verilir. Kırmızı aşkın rengidir ve bana göre bir insanın bir insana verebileceği en güzel hediyedir şakayık, şefkati temsil eder.
Kapının açılması ile gözümü şakayıklardan ayırdım ve gelene baktım. Rüzgar gözleri yerde şekilde içeri girdi. "Konuşabilir miyiz?" Bu ne alaka şimdi hani dünyada değildik en son?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mucizem
WerewolfMila'nın okul dönüşünde olanlar sayesinde bir kurdun ona mühürlenmesi. Bütün deltaları öldüren bir delta kurdun ona mühürlenmesi peki. Peki ya o deltanın zaafı Mila ise,o zaman ne olacak? Herkesin aklında aynı soru var bu hikayenin sonu nasıl bitece...