III. PART İKİ

154 120 25
                                    

🖤

Keyifli okumalar...

🕸️

Yalnız, düşüncelerimle ve kendimle baş başa olmak beni yorsa da bir yandan huzur veriyordu. Her ne kadar dost canlısı ve nazik biri gibi görünsem de aslında görünenin tam aksiydim. Yüzüme geçirdiğim maskelerden kurtulduğumda daha başka biriydim. Nazik değil, kabaydım. Göründüğümün aksine narin ve kırılgan değil, kırılmayacak kadar serttim. Günlük yaşantıma göre kurallara uyan biri gibi görünsem de hayır, kuralların dışına çıkardım. Kendi çemberime ulaşana kadar da durmazdım. Yaptığım tüm roller öz kişiliğimi gizlemek için kullandıklarımdı.

Bir cani olduğumun açığa çıkmasını istemezdim. Douglas, annem, babam ve daha bilmediğim, bana unutturdukları birçok şeyden dolayı bu hale geldiğimi, sakladığım kişiliğimin yılan derisinin altında çıplakça belli olduğunu göstermek istemezdim.

Ya da... günü geldiğinde isteyebilirdim. Her dakika haberlerde ismimin geçmesini, ülkede beni aramalarını ama bir türlü bulamamalarını keyifle izlerdim. Fakat bunlarla kafa şişiremeyecek kadar yoğundum. Böyle iyiydim yani.

Sessiz sakin öldürmek karakterime yapışmıştı, hobi haline gelmişti. Çünkü tanıdığım altın bir kuralım vardı: Bu hayatta, sessizlik daha çok korku verirdi.

Öyle de oluyordu. Kuralımı yerine getiriyordum. Yine de bu kuralı bir gün beni tanımayacakları anlamı da taşımıyordu.

Gerçi tanıyorlardı da. Sadece öldürdüğüm insanlar ölmeden önce beni çok yakından tanıma fırsatına sahip oluyordu ama ne yazık ki cehennemin dibini gösterdiğim için sürekli yakın olma fırsatımız olmuyordu. Ne kadar yazıktı ama, değil mi?

Telefonun melodisi boş sokakta yankılandığında elimi cebime götürdüm. Arayan Serce'ydi.

Siktir.

Onu tamamen unutmuştum. Üstelik sadece ben değil, zevkine düşen ağabeyi de unutmuştu.

Bir an için, sadece bir an için başına kötü bir şey gelmiş olabileceğini düşündüm ve ayaklanıp aramayı yanıtladım. "Serce?" Yutkundum.

"Levoşum!" Diye yüksek sesle konuştuğunda, bağırmasının etkisiyle telefonu kulağımdan uzaklaştırsam da sesinin mutlu gelmesi içimdeki endişe ateşini söndürmüştü. Coşkuyla, "Nasılsın?" Diye sordu. Neşesi ister istemez bana da geçmişti, canlı hissetmiştim bir anda. "Çok iyiyim yavrum, sen nasılsın? Her şey yolunda mı?"

"Süperim! Mete'yleyim hatta şu an!" Gürültülü bir mekandaydı. Ya bara gitmişti ya da semtin en çok değer gören gece kulüplerinden birindeydi. "Peki neredesiniz? Ağabeyin sana ulaşamamış." Cevabını beklerken gözlerim kaldırıma odaklandı. Taşları saymaya başlayacakken şaşkınlıkla, "Ağabeyim mi?" Diye sordu, ardından sustu. Bir şeyler mırıldandı ağzının içinde.

"Ne diyorsun Serce?" Banka huzursuzca oturdum.

"İyi de beni Mete'nin yanına ağabeyim getirdi zaten." Kurduğu cümleye inanamadım. Dudaklarım şaşkınlıkla açıldığında sabır çeker gibi burnumu çektim sinirle ve "Size iyi eğlenceler bebeğim." Dedim ve telefonu kapatmaya yeltenecekken, "Sen neredesin?" Diye başka bir soru yöneltti.

"Ağabeyinin yanındayım. Çıkacağın zaman beni ara, geliriz ağabeyinle." Sondaki kelimeye bilerek vurgu yapmıştım.

Beni onayladıktan sonra tam, "Görüşürüz," demişti ki bir anda sustu. Ve bir anda yine neşeyle bağırdı. "Bir dakika... Ne yapıyorsunuz ki onunla?!"

LEVAHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin