IV. PART ÜÇ

135 120 0
                                    

🖤

Sizi Erce ile baş başa bırakıyorum bölümün bu kısmında...

Keyifli okumalar...

🕸️

ERCE:

"Her şey hazır mı, Lion?" Yarım saattir nişanın olacağı mekanda aval aval dikiliyordum. Daha doğrusu tek değildim, bu yarım saat içerisinde bana eşlik eden bir arkadaşım vardı; Levahir Hanım.

İsminin anlamını sonuna kadar üzerinde taşıyan tehlikeli kadın.

Tehlikesini saklayan masum dış görünüşü, oynak dili ve kıvrak zekası. Üstün cazibe gücü. Kadınsal enerjisi. Kokusu, üzerindeki kıyafetleri, saçları, fiziği...

"Hazır efendim." Karşı taraftan gelen sesle sanki çok ayıp bir şey yapıyormuşum hissine kapılarak gözlerimi Levahir Hanım'ın üzerinden çektim.

Telefonun ucundaki adama cevap vermediğimde bu sessizlik huzurunu bozmuş olmalıydı ki, "Fred Bey ile konuştunuz mu? Para ne olacak?" diye sordu gram çekinmeyen sesiyle.

Menfaatçi it.

"Lion, paranı siktirme kardeşim, şansını zorluyorsun. Seni hapse tıkmadığıma şükredeceğine sen paranın derdine düşüyorsun, çok ayıp."

"Ama efendim..." Sözünü tamamlamasına müsaade etmeden işe koyulma kararı verdim ve sadece dudaklarımı oynatarak konuştum. "Uzatmanın alemi yok. Şimdi sana ne yapman gerektiğini anlatacağım ve sen de beni eksiksiz dinleyip dediklerimi kusursuz biçimde yerine getireceksin."

"Emredin efendim." dedi pek isteksiz.

Dur bakayım isteksiz olması benim sikimde miydi?

Hayır.

"Kafana bir şapka geçir. Kız tarafının olduğu taraf yani sağ tarafta bir yerlere kurul, nişanı olan hanımefendinin iyice dikkatini çekmeye çalış, ben de o sırada bombaları yerleştirmesi için Fred'i arayacağım."

"Levahir miydi ismi?" diye saçma bir soru sorduğu sırada ciğerlerimi bol bol oksijenle temas ettirdim ki telefondaki Lion'a kafa göz girişmeyeyim.

"Hanımefendi, diyeceksin. İsmini kullanmayacaksın." Onun ismini ben bile söylemeye çekinirken o kim oluyordu?

"Emredersiniz efendim..."

Elim burun kemerimi sıkmış, saklandığım bir ağacın arkasından Levahir Hanım'a bakıyordum yine. "Sen beni anladın mı?"

Telefondan onaylar gibi mırıltılar çıkartmaya başladığında aceleyle telefonu suratına kapadım ve beni etkisi altına alan o tehlikeli cazibenin üzerine yürümekten başka bir şey yapamadım.

Yavaş adımlarla önümdeki tehlikeye yürürken bir yandan da onu inceliyordum. Öyle güzeldi ki... O puştun bugün onun güzel yüzünü göreceğini düşününce irislerime şimşekler çakıyordu, o herifin gözlerini yakmak istiyordum.

Peki ben kim miydim?

Sadece bir polis değildim. Bu kadarı yeterliydi.

Tam önümdeki kadına doğru bir adım daha atıyordum ki merdivenlerden inen ve Levahir Hanım'a doğru gelen lavuğu görmemle yine bir ağacın arkasına saklanmam bir olmuştu.

İnsanlardan uzak, ormanlık bir yer ayarlamaları eğlencemi o kadar arttırıyordu ki...

"Levahir," diye rahat rahat seslenmesi içimdeki hırs damarlarını ortaya çıkartıp bu herifin boynuna dolamam için beni teşvik ediyordu. Ona adını haykıran herkesi... Boğmak istiyordum.

LEVAHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin