Hoseok eve vardığında sarhoştu. Bundan gurur duymuyordu ama midesinde bir türlü geçmeyen korkunç bir batma hissi vardı. Neden bu kadar üzgün ve kabi kırık hissettiğinden bile emin değildi. Çok aptalcaydı. Jungkook ona hiçbir şey için söz vermemişti. Aslına bakılırsa ona birkaç kez kimseye bağlanmayacağını, kendisinin asal izin vermeyeceği bir zayıflık olduğunu söylemişti.
Hoseok bunu biliyordu.
Daha az acımadı.
- Bana Mutlu Noeller - dedi gülümseyerek ve votka şişesinden bir yudum daha aldı. Sonra bir tane daha, bir tane daha ve bir tane daha.
Uyumadı. Ya da belki de yaptı. Emin değildi. Gökyüzü zaten açıktı yani muhtemelen sabahtı.
Bir yerden müzik sesi geliyordu. Bir dakika. Bu onun zil sesi miydi? Telefonu neredeydi?
Hoseok telefonunu aradı. Mucizevi bir şekilde, telefonu bulduğunda hâlâ çalıyordu. Arayan kişi çok sabırlı biri olasa gerek. Ya da belki insanların meşgul ya da uykuda olmasını umursamayan inatçı, düşüncesiz bir pislik.
Hoseok arayan kişinin adına gözlerini kısarak baktığında bunun ikinci seçenek olduğunu fark etti.
Kim Taehyung.
- Ne istiyorsun?- diye çıkıştı, kelimeleri geveleyerek.
Bir duraklama oldu.
- Sarhoş musun?- dedi patronu.
- Belki - dedi Hoseok, tekrar uzanarak. Kolları neredeyse ağırlığını taşıyamıyordu.- Neden beni aradın?
- Vay canına, gerçekten sarhoşmuş- dedi başak bir ses. Jimin'di. Büyük ihtimalle sesi hoparlördeydi.
Siktir et şunu. Umursamadı. Boşver onları, mide bulandırıcı derecede mutlu hayatlarını da boşver. Noel'de en kötü kaybeden gibi tek başına sarhoş olmasının nedeni onlardı. Eğer Taehyung ve Jimin olmasaydı Jungkook'la hiç tanışmayacaktım. Varlığından habersiz hayatıma devam edecektim.
Bu düşünce kendisini daha da kötü hissetmesine nedeb oldu. Lânet olsun,bundan nefret ediyordu.
Taehyung boğazını temizledi.
- Bunun iyi bir zaman olmadığını görüyorum. Zamanını almayacağız. Jungkook'u gördün mü diye merak ediyordum. Noel için evime geldi ve günlerdir tek kelime etmeden ortadan kayboldu. Bir şeylerin peşinde olduğundan endişeleniyorum.
Bir şeyler mi planlıyor? Taehyung, üvey kardeşi için endişelenmek yerine onun birşeylerin peşinde olduğundan endişeleniyordu. Hoseok bir elini yumruk hâline getirdi.
- Siktir git- diye homurdandı. Göğsü ağrıyordu. Boğazı ağrıyordu. Görüşü bulanıktı.- Bu senin hattan. Onun böyle olması senin hattan. Evet... eğer sen ve aptal küçük kuzenlerin ona normal davransaydınız, eğer onun arkadaşı olsaydınız o...bu duruma düşmezdi. Yanlız. Sevilmemiş. Güvenmeyen. Aşkı kabul etmeyen.
Hatta ölüm sessizliği vardı.
Hoseok'un dudakları seğirdi. Görünüşe göre büyük ve korkunç Kim Taehyung bile suskun kaldı. Hoseok muhtemelen yarın bunları söylediğine pişman olacaktı, sarhoştu ama umrunda değildi. Patronundan korkmuyordu. Taehyung onu kovsa bile özgeçmişiyle kolaylıkla başka bir iş bulabilirdi. Aslında...
- Ben istifa ediyorum.- dedi Hoseok memnuniyetle ve telefonu kapattı.
Telefonu düşürdüğünde tüm siniri onu terk etti, yanaklarından sıcak gözyaşları süzüldü.
Lânet olsun,tam bir felaketti.
Jungkook olmadan bir felaketti.
Onsuz olmayı asla istemedi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUYGUSUZ
FanfictionBir aile ziyareti ihanet, cinayet,adam kaçırma ve işkence dolu bir kâbusa dönüştüğünde Hoseok, aklı başında kalması için Jungkook'a güvenmek zorunda kalır. "Kalpsiz, manipülatif bir sosyopata güvenebilir misin? Normal hayatına döndükten sonra onu i...