6. Umut

79 3 0
                                    

Herkese merhabaa... Bir önceki bölümde olay olgusunda geçmiş olaylar anlatıldığı için bu bölümü erken yayınlamak istedim. Hepinize iyi okumalar dilerim.

Beğenilerinizi ve yorumlarınızı es geçmeyin...

<•><•><•>

Önümde duran arabaya bakarken Ceyhun'un kolunda ilerliyordum. Zor bir ameliyat geçirmişim doktorların dediğine göre. İki gün yoğun bakımda yattıktan sonraki gün gözümü odada açmıştım. Ceyhun tam yatağımın dibine çektiği sandalye oturmuş, başını tuttuğu elimin tam yanına yatağa yaslamış uyuyordu. Gözleri kızarıktı, içim parçalanmıştı bu görüntüsüyle.

Bugün kendime geldikten sonraki üçüncü gündü. Ceyhun gözlerimi açtığımdan beri yanımdan ayrılmamıştı. Her yere benimle geliyor, bir şey alması gerektiğinde koştuğunu belli edercesine nefes nefese yanıma geri dönüyordu. Şimdiyse hastaneden bunaldığım için bahçesinde yavaş yavaş turluyorduk.

"Ceyhun," diye seslendiğimde dalgın dalgın mırıldandı. "Senin antrenmanlara gitmen gerekmiyor mu?" Derin bir nefes aldı. Sonra omuz silkti. "Ben iyiyim, biliyorsun değil mi? Yani bundan sonrasında benimle yapışık bir şekilde yaşamana gerek yok." Bana dönen bakışlarına içtenlikle baktım. Bakışlarımda ciddi olduğumu görsün istiyordum. Gördü de, yine de sessiz kaldı.

"Seni böyle korkutmak istemezdim." dediğimde durdu adımları. O durunca ben de durdum. Karşıma geçtiğinde başı önündeydi. "Abla," dedi fısıltıyla. Ona baktım devam etmesi için. "Bu Erdinç Ağabey'le mi ilgiliydi? Hastaneye apar topar geldiğimde bir adam yanıma gelip çantanı bana verdi. Erdinç Ağabey'in ağabeyi olduğunu söyledi."

Tuğrul'dan günler sonra bahsetmek tuhaf gelmişti. Gökhan kendime geldikten sonraki gün gelip iyi olup olmadığıma bakmıştı. Birkaç soru sormuştu olayla ilgili. Hatırladığım kadarıyla anlatmıştım. Ancak Tuğrul'u uyandığımdan beri hiç görmemiştim. Gergindim aslında, ses kayıt cihazını çantamda bulmuştum. Almamıştı belli ki... Fakat bir şey de sormamıştı.

Hangisi daha iyiydi, bilmiyorum.

Ya da ikisi de kötü müydü?

Başımı iki yana salladım. Ceyhun'a bunlardan bahsetmeyecektim. Zaten o adamı yakalamışlardı. Bitmişti her şey. Erdinç'in katili bulunmuştu. "O yüzden değil. Tuğrul kimliğimi getirmişti o sırada bana. O yüzden yanımdaydı." Tekrar koluna girip yürümeye devam ettiğimde diretmedi. Benimle beraber yürümeye başladı.

Ülkü elindeki büyük bir demetle koştur koştur karşı kaldırımdan yürürken bizi fark etti. Ellerini sallamaya başlayınca durup ona baktık. Hızlı adımlarla yanımıza gelip kollarını iki yana açtı genişçe. "Güzellik, bu nasıl bir canlılık! Günümüz aydınlandı. Yürüyüşe mi çıktınız?" Derken kollarını hafifçe bana dolamıştı. Ben de kollarımı ona dolarken güldüm.

"Tabii," dedim alayla. "Canlılıktan ölmüşüm geçen. Herkes sordu nereden bu canlılığı aldığımı. Link bırakacaktım her biri için" Dalgama dik dik bakıp Ceyhun'a sarıldı. "Sen kendine gelmişsin bence. Doktoruna söyleyelim tez taburcu etsin seni." diye söylenirken çiçeği uzatmıştı.

"Söyleyin."

Cevabıma gözlerini devirirken uzattığı çiçeği aldım. Üç gündür çiçekle geliyordu deli. Odam botanik bahçesine dönmüştü. "Ceyhun bana bir kahve alsana. Başım çatlıyor kafein eksikliğinden valla." Ceyhun'un bakışları bana kayınca gülümsedim. İyi olduğuma kanaat getirince bizi yalnız bırakmıştı.

"Kopamıyor senden." dediğinde başımı salladım. Gözlerim bir süre uzaklaşan bedeninde kaldı. Beraber yürüyüp ilerideki boş banka oturduk. "Sen ne yaptın bugün? Şirkette her şey yolunda mı?" Bana boş ver dercesine baktı. Sonra aklına gelen şeyle bakışları parladı.

YARGI SARMALIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin