10. Katilinle Başbaşa

56 3 0
                                    

Hepinize merhaba, söz verdiğim gibi Cuma günü bölümü paylaşıyorum🤍

İyi okumalar dilerim, beğenmeyi ve yorum yapmayı lütfen unutmayın ❣️

<•><•><•>

Gergindim.

Hatta o kadar gergindim ki midemden yükselen ekşi tat dilimin ucundaydı. Kusmayacağım diye telkin ettim kendimi. İnanmak başarmanın yarısıydı sonuçta. İnanmamıştım ama yapacak pek bir şey de yoktu. Gözlerim cezaevinin avlusunu gösteren küçük pencereye kaydı.

Görüşme odasındaydım. Hemen yan odada ise Özkan, Tuğrul ve Gökhan vardı. Tek görüşmem konusunda ısrarcı olan ben olmuştum. Tuğrul buna oldukça sinirlenmişti. Zaten onunla görüşmeme baştan beri karşı çıkıyordu. O yüzden pek de umursamadım. Özkan da bu fikrimi destekleyince odaya kamera ve ses kaydeden bir cihaz koymuşlardı.

Odanın içinde tek bir masayla iki tane sandalye vardı. Masa dört bir ayağından yere sabitlemişti. Üstünde ise kelepçeleri bağlamak için masanın ortasında u şeklinde bir boru vidalanmıştı. Karşımdaki boş sandalyeye baktım. Bu bana Tuğrul'la ilk kez karşı karşıya geldiğimiz sorgu odasını hatırlatmıştı.

O zaman ondan nefret etmiştim. Şimdiyse ona sırlarımı verecek kadar güveniyordum. Hayat gerçekten garipti.

Dalgın bakışlarım açılan kapının sesiyle oraya döndü. İçeri giren gardiyanın önünde yürüyen bedende ilk baktığım şey ayakları olmuştu. Çünkü yüzünü görmeye hazır hissetmemiştim kendimi. Hapishane terlikleri vardı ayağında. Sonra gözlerim birbirine kelepçelenmiş bileklerine tutundu.

Birinin mahkumiyeti başka birinin hürriyeti olabilirdi bazı zamanlar. Bense o zamanlardan birindeydim. Ağır ağır yürürken çıkan kelepçenin metal sesi odada gezinirken sakin kalmaya özen gösterdim. En ufak korkumda üstüme geleceğini biliyordum. Oturdu yavaşça önümdeki sandalyeye, yine yüzüne bakmadım. Gardiyan kelepçeleri masanın üstündeki boruya sabitleyince gözlerim ellerine kaymıştı.

Kalın nasırlı parmaklarına baktığımda hatırladığım anın ağırlıyla keskin bir nefes aldım. Parmakları sıkıca boyunumu kavrayıp sıkarken acımasızdı. Ölümle hayat arasında durduğum o ince çizgiyi hala anımsayabiliyordum. Acı netti. Öksürüklerimin arasından yaşamı solumaya çalışırken dört bir yanımı saran çaresizliğimi hatırlıyordum.

"Hatırlıyorsun." dediğinde koyu kahvelerine döndü bakışlarım. O baygın bakışları yine gözlerimin içine saplanmıştı. Ama yakalayabileceği en ufak korkuyu yüzüme yansıtmadım. Bütün duvarlarımı örmüştüm. İçeri giremezdi.

"Neyi?" dedim soğuk bir sesle. Aradığını bulamamış olmanın hüsranıyla omuzları çökerken yavaşça sandalyede arkasına yaslandı. Yüzü ifadesizdi. Hareketleri insani bir sakinlikteydi. Hatta sakinliği o kadar ölçülüydü ki bu beni aşırı rahatsız hissettirmişti.

Deliliğini gördüğünüz insanın bu kadar kusursuzca dengelenmiş tavrı olması korkunçtu. Çünkü ne zaman tekrar delireceğini bilemezdiniz. İçgüdülerinize güvenemezdiniz. Bu belirsizlik sizi korkuya iten türlü soruları doğururdu.

Bir gün arkamdan yürüyüp geçse ruhum bile duymaz mıydı?

Delirdiğini son ana kadar fark edemez miydim?

Ondan kaçmak için fırsat bile bulamaz mıydım?

Hiçbirinin cevabını bilemezdiniz. Bu daha da tedirgin ederdi. Kendi kendinizi yemeye başlardınız. Onun sizi delirtmesinin yanında siz de kendi kendinizi delirtirdiniz.

YARGI SARMALIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin