Herkese merhabaa, yoğun haftamın ardından bölümdeki son düzenlemeleri tamamlar tamamlamaz tık diye buradayım. 🤍
Umarım güzel bir hafta geçirmişsinizdir.
Sadece bölümden önce küçük bir duyuru yapmak istiyorum. Sonra sizi bölümle baş başa bırakacağım.
Duyuruya gelirsek, hikaye okunmasının yanında pek fazla beğeni ve yorum gelmiyor. Fakat sizin hikayenin gidişatı ve karakterlerin gelişimi konusundaki düşüncelerinizi çok merak ediyorum. O yüzden paragraf aralarında yorum yapmanız beni inanılmaz mutlu ve motive eder. 🥹 Ayrıca bölüm sonunda destek için beğenileriniz beni çok sevindirir.
Şimdilik bu kadar. Bölüme geçebiliriz. ✨
Hepinize iyi okumalar diliyorumm 🌸
<•><•><•>
Tuğrul'un açtığı kapıdan geçip içeri girerken burada ne işim olduğunu düşünüyordum. Otoparkta teklifini kabul ederken mantıklı gelmişti. Arabama binip onun arabasının arkasından sürerken kararımın doğru olup olmadığına dair şüphelerim oluşmaya başlamıştı. Şimdi de baştaki mantıklı gelen şeyi unutmuştum.
Battı balık yan gider diye bir söz vardı. Söyleyen kişi dediğinde tamamen haklıydı. Ben de battığım için yan gitmeye devam ettim. Hatta gerçekten dengemi kaybedip karanlığın içindeki evin girişinde yere yuvarlanacaktım. Dirseğimden tutulduğumda düşmekten son anda kurtulmuştum.
"Dikkat et." Dediğinde başımı salladım.
"Göremedim bir an." Oysa göremeyip çarpabileceğim bir şey de yoktu önümde. Işığı yaktığında oldukça sade döşenmiş hol gözlerimin önüne serildi.
Koyu ahşap vestiyer hemen yan taraftaydı. Tam karşısında boydan bir ayna vardı. Aynadan darmadağın olmuş saçlarıma baktım. Tel tel çıkmıştı saçlarım, elektriklenmişti her yana. Tadım kaçtı bu görüntüme. Aman neyse neydi, yani! Zaten bugün düzgün bir şey olmuş muydu ki, bunu dert edecektim!
Tam yan tarafa açılan kemerli kapı salona ev sahipliği yapıyordu. Bakışlarım tedirgince alanda dolandı. Nereye gideceğimi anlamak için ona döndüm.
"Salona geç sen. Ben de hemen gelirim."
"Tamam."
Sessizce salona yöneldim. Salona girdiğim gibi koyu kahve geniş kanepe karşıladı beni. Onun hemen arkasında yükselen iki duvarı da kaplayan ahşap kitaplık boydan boya uzanıyordu. Rafların içindeki çeşit çeşit kitapların çoğu kalın ve ciltliydi. Koltuğun hemen önündeki yere çantayı bırakırken adımlarım kitaplara yaklaşmaya devam etti. Tahmin ettiğim gibi çoğu hukuk kitabıydı. Onların yanında birkaç klasik roman, çokça dünya tarihi hakkında kitaplar yine bir o kadar Türk tarihine ait kitaplar vardı. Parmaklarım birkaç tanesinin üzerinden geçerken tamamen içgüdüseldim.
"Okumak istediğin bir şey gözüne çarparsa alabilirsin." diye konuştuğunda irkildim. Geldiğini fark etmemiştim. Başım ona döndü. Onu ilk kez tişörtle görüyordum. Açık renk kotunun üstünde beyaz tişört onu olduğundan genç gösteriyordu.
Gözlerim açıkta kalan kaslı kollarına kayarken kendimi onları incelemekten alıkoyamadım. Uzun gömleklerinin altında kendini belli eden kaslarını birebir görmek kesinlikle dikkat çekiciydi. Korudaki halimizi hatırlayınca sıcak bir his çevremi sarmıştı. Başımı iki yana sallayıp dikkatimi toplamaya çalıştım. Gerçekten kafayı yemiş olmalıydım! Kitaplar, dedim düşüncelerime. Evet, kitaplardı! Boğazımı temizledikten sonra bakışlarımı gözlerine çıkarttım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARGI SARMALI
AcciónBazen kader insanları birbirlerine bağlar. Onlar bunu başta fark etmezler. Ufak ufak örer ağını. Geçmişleri, şimdileri ve gelecekleri birbirlerine sarılır. Dönerler birbirleri etrafında... Döndükçe dolanır, dolandıkça düğüm olur, düğüm oldukça da bi...