(02.26.24)
“Bana, kimi sevmem gerektiğini söyle, söyle ki senden uzak durayım.”
*Giriş bölümü.*
❥
Gözlerim etrafımda fıldır fıldır dönüyordu çevresini aklıma kazımak ister gibi her detaya dikkat çekiyordu.Kapkaranlık bir sokakta gecenin bir yarısında yürüyordum, neden mi?
Sadece çikolata almak için çıkmıştım. Ama yolumu uzatmıştım bu tehlikeli miydi bilmiyorum ama içimde biriken hisler vardı ve bu da gerilmem için yeterliydi.
Issız sokağı aydınlatan cılız sokak lambalarının ışığı altında duvardaki billboardlara bakıyordum.
Elimdeki telefonu ve altındaki çikolatayı sıkıca tutmuştum öyle sıkı tutmuştum ki hatta bu soğukta elimin terinden eridiğini bile düşünmüştüm.
Sadece bir kaç sokak daha yürüsem eve varacaktım adımlarımı hızlandırırken, yolun; bakabildiğim kadar uzağına bakıyordum.
Birden bir bağırışma sesi duyunca adımlarım daha da hızlandı.
Duyduğum seslerin görüntüsü şuan karşımdaydı. İki tane iri yapılı adam karşımdaydı ve birinin elinde uzun bir bıçak vardı. Diğer adamın ise kendini savunabileceği bir şeyi yoktu.
Onlardan ziyade sokak başındaki lambanın altında uzun bir adam vardı; kafasında kasketi vardı. Bunu görebiliyordum üzerinde muhtemelen palto vardı çünkü etekleri dizine kadar gelen gölgesi görünüyordu. Kafasının üzerinden beyaz bir duman havaya karışıyordu.
Sigara içiyordu.
Ben karşımda kavga eden iki adamın önünde korkudan titrerken o arkasına yaslanmış sigarasını içine çekiyordu.
Peki ya ben burdan nasıl çıkacağım?
Karşımda, elinde bıçak olan adamın bakışları beni bulunca iliklerime kadar ürperdim.
Oldukça kalın olan sesiyle, "Orada ne halt ettiğini sanıyorsun?" diye haykırdı.
Kahretsin! Sarhoştu!
"Be-ben..." bir şey söyleyemeyip arkama döndüm ve koşmaya başladım. Onlar da arkamdan koşmaya başlamıştı.
Gözlerim dolarken önümü bulanık bir şekilde görmeye başlamıştım bile ayak bileklerim birbirine takıldığında hızlı koştuğum için sertçe yere düşmüştüm. Adamların geldiğini duyduğumda gözlerimi sıkıca kapattım.
Burkulan bileğimle, muhtemelen kanayan dizlerimle, yanan avuç içlerim ile ve bulanık gören gözlerim ile hiç bir şey yapamazdım.
Çaresizce gözlerimi yummuştum sadece, sıkıca kapatmama rağmen göz yaşlarımın ısısı yanaklarımda ince çizgiler çekiyordu.
Birden çeneme yaslanan soğuk metali hissedince hıçkırarak irkildim.
Korkuç bir tınıyla, "Gözlerini aç." dediğinde başımı iki yana salladım.
Eğdiğim başımı çenemdeki bıçak ile kaldırdığında diğer eli arkadan bağlamama rağmen sadece saçımın bir kaç tutamını tutan tokaya gitti.
Birden adam inleyince üzerime düştüğünde çığlık attım. Hızlı hızlı nefes alıp veriyordum. Adamın ağır cüssesi bacacaklarımın üzerine düşmüştü ve kafası da karnımın üzerine düşmüştü karnımın üzerinde bir sıcaklık hissedince gırtlağımdan kopan çığlık ile hâlâ kapalı olan gözlerimle arkama doğru emekledim.
Adamın vücudu artık üzerimde değildi büyük bir nefes alıp gözlerimi açtığımda karşımda yatan adamın sağ tarafına doğru akan kanı ile başım adamın kavga ettiği diğer adama değdi.
"Sen ne yaptın!" diye bağırıp üzerime gelmeye başladı. Attığı ikinci adımda acıyla inleyerek önüme yığıldığında bir kere daha bağırıp biraz daha geriye adımladım.
Etrafıma bakarak, "Kim var orada!?" diye bağırdım. Bakışlarım sokak lambasına yaslanmış ve sigara içen adamın olduğu yere kenetlendi.
Kimse yoktu.
Hızlıca telefonumu yerden aldım ama ekranı kırılmıştı ne polisi arayabilirdim ne ambulansı.
Son kez karşımda yatan bedenlere baktım.
Kabuslarımı süsleyecekleri artık kesinleşti...
Koşmaya başladım. Ardıma bile bakmadan koştum ikinci sokağı da geçtim son bir sokak kalmıştı önümde ama gördüklerimle istemsizce bir kaç adım geriledim.
Yine bir sokak lambası, yine altında duran adam, yine sigara içiyordu.
Başını benden tarafa hızlıca çevirdi. Geniş bir cüssesi vardı. Omuzları genişti karanlıkta gölge gibi görünen koca ellerini olduğunu anlamakta zor değildi.
Parmaklarının arasındaki sigarayı yere attı. Bir kaç saat önce yağmur yağmıştı. Yol hâlâ ıslaktı. Attığı sigara su birikintisinin içine düşmüş sönmüştü.
Adam üzerime adımlarken sadece durduğumu fark ettim. Geriye doğru bir adım atınca ayak bileğime keskin bir ağrı girdi.
Burkulmuştu!
Yine de arkama dönüp koşmaya başladım. Keşke hiç evden çıkmasaydım. Keşke bunlar hiç olmasaydı. Peşimden koştuğunu anlamak zor değildi attığı geniş adımları her betona çarptığında yolun çukurlarına doluşan yağmur suları etrafa saçılıyor, bulanık bir ses çıkarıyordu.
Bana yakın değildi adımlarımı olabildiğince hızlandırıp bir ara sokağa girdim. Sırtımı ıslak ve pis olduğunu düşünmeden duvara yasladım ve elimle ağzımı kapattım.
Nefeslerimi bile duymasındı.
Korkuyorum.
Boşluktan koşan birini görünce bir kaç saniye daha bekleyip elimi ağzımdan çektim ve derin bir nefes verdim. Soluklarımı düzene sokmak için yavaş yavaş nefeslendim.
Sırtımı duvardan ayırıp ileriye doğru bir adım attığımda bir anda sırtım yine duvarla buluştu.
Karşımda bir adam vardı.
Ama korkunç olan; kafasında kasket, üzerinde uzun paltosu olmasıydı.
Paltosunun etekleri dizlerime değiyordu. Olayı kavramam ile çığlık atacağım sırada eliyle ağzımı kapattı. Elinde deri eldivenler vardı.
Katiller deri eldivenler takardı.
Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Şimdi uyu." dedi. Sesi öyle ürkütücüydü ki tüylerim tamamen dikleşti, boğazım yandı ve karnım ağrımaya başladı. Korkuyordum ve korkudan bayılacak raddeye gelmiştim.
Boştaki elindeki katlanmış beyaz kumaşı kaldırdı. Ağzımdaki elini hızlıca çekti ve çeker çekmez elindeki kumaşı burnumu ve ağzımı kapayacak şekilde yüzüme bastırdı.
Aldığım ağır ve keskin kokuyla başım döndü, gözlerimin önü karardı, dizlerim işlevini bıraktı ve yere yığıldım.
❥
İlk yayın tarihi- 27 Mart 2024
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAPLANTI (+18)
ChickLitBedenimi kendiyle birlikte duvara yasladı. "Seni yıllarca takip ettim, her gün, her hafta, her saniye..." gözlerime baktı. "Nefesim her zaman ensendeydi." sertçe yutkunduğumda dilini alt dudağımın üzerinde gezdirdi. "Sence de yeterince sabretmedi...