''11. BÖLÜM: GEÇMEYEN GEÇMİŞ.''

967 73 64
                                    

| Kafandan Bunu Çıkar|

Herşey göründüğü gibi olsaydı eline aldığın deniz suyu mavi olurdu.

11. Bölüm: Geçmeyen Geçmiş.

Yağmur damlaları vuruyor yere, evlere, arabalara. Camlara, kimsesizlere, evsizlere ve sığınacak bir yer bulamayan sokak hayvanlarının üzerine...

Bu şiddetle yağan yağmurun altında, dalgınca yürüyen bir kız vardı. Evden çıkmadan önce neşeyle saçlarını düzleştirmişti, hatta düzleştirirken parmağını ve boğazını yakmıştı. Üzerine bordo renkli bir kaftan ve altına beyaz bir pantolon giymişti, içine ise pembeye çalan bir tişört. Uzun ince parmakları bir kibrit kutusu ile oyalanıyordu, ıslanmış kibritleri yakmaya çalışmayacaktı değil mi?

Kutuyu titreyen elleri yüzünden açamadı, Melike. Oflayarak kutuyu atıp üzerine birkaç kere bastı ve sinirle inledi. Çantasının içindeki telefonu titremeye başladığında eş zamanda zil sesi yağmur ve gök gürültülerine karıştı. Başını kibrit kutusundan çekip etrafına bakındı bir süre.

Ardından da buldunduğu bu kenar mahallenin sokağının ucundaki bakkalı gördü, koşar adımlarla oraya giderken sanki daha yeni anlamıştı koşması gerektiğini. Onu her kim arıyorsa aramayı kesti, ama hemen bir dakika sonra yeniden çalmaya başladı telefonu, bakkalın eskimiş ve rüzgarda savrulan çatısının altına girdi ve ıslak ellerini üzerine sildi ams pek bir işe yaramadı çünkü üzeri de ıslaktı.

Tekrar ofladığında bunalmıştı, telefonu çantasının cebinden çıkardı ve arayanın kim olduğuna baktı, ardından gülümsedi; Buğra arıyor... Yine de açıp açmamak arasında sıkıştı, ilk seçeneği kabul etti ve aramayı açtı. İlk önce Buğra'nın sesi baskın çıktı, "Nerdesin sen Melike? Eve geldim, Cihan evde olmadığını söyledi..., bu yağmurda neredesin?" yutkunduktan sonra ister istemez sokağın başına baktı. Sanki bir karartı vardı orada. "Ya Buğra," dedi cilveli ve keyifli bir sesle, devam edecekken de büyük abisinin sesi yankılandı kulaklarında, ama Melike'yle değil, Buğra ile tartışıyordu.

"Ulan piç, yalan söyleme, her odaya girdin Melike nerede diye." dedi sinirle. Buğra'nın kıkırtısı Melike'yi de gülümsetti ama bakışları bu sefer de yolun öbür ucuna değdi. Kendini sanki kapana kapılmış gibi hissediyordu. Nefes alamıyor gibi ve belki de birisi boğazına bıçak dayamış gibi. "Bir taksi bulup geleceğim." dediğinde kalbi hızlıca atmaya başladı çünkü sevdiğini göreceği için mutlu olmuştu. Telefonu kapatacakken abisi Solmaz, "Hiç gelme Melik!" diye bağırdı arkadan. Melike bozularak telefonu kapattığında gözlerini devirdi. Onlar abi kardeşti, neden bu kadar gıcıktı ki o?

En azından adını Melik diye kısaltmayabilirdi.

Melike'nin yanında bir adam durdu; orta yaşlarında olduğu kesindi. Taktığı fötr şapka ıpıslak olmuştu, üzerinde kahverengi bir takım elbise vardı, ama fazlasıyla eskimişti. Cilalı siyah kunduralarının burnu çamur olmuştu. Başını ona döndü, "Tenha bir sokakta, durman hiç güvenli değil." ağzını doldurdu, küfür etmek için. Ama dilinin ucundaki kelimeleri tanımadığı bir adama heba etmeye kıyamadı. Elindeki telefonu ıslanmış çantasına atıp çantasının zincirini çekti ve ardına dönüp yürümeye başladı. Ara sıra arkasına bakıyordu çünkü, berbat takip edilme hissi onu çepeçevre sarmıştı.

SAPLANTI (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin