Sabah gözlerimi açtığımda uzunca esnerken yataktan sürünerek kalkmak zorunda kalmıştım. Başım ağrıyor, gözlerim yanıyor ve yorgunluktan ölmek üzereymiş gibi hissediyordum. Eğer önemli bir görüşmemiz olmasaydı akşama kadar uyuyacağımdan emindim.
Odamın içine girerek elimi yüzümü yıkadım ve kendime gelmeye çalıştım. Dişlerimi fırçalarken ne yazık ki tek gözüm hala kapalıydı. Sıkıntıyla iç çektim ve ağzımı çalkalayarak yüzümü bir iki kez daha yıkadım. En sonunda biraz da olsa ayıldığımda odama geri dönerek giysi dolabımın önünde durdum.
Biraz düşündükten sonra kumaş pantolon, askılı büstiyer ve ceketten oluşan siyah takımımı giymeye karar verdim. Aktan'ın verdiği iki yüzünde A harfi ve mıntıkalarımızın amblemleri olan gümüş kolyem takımla çok uyumlu durduğunda boynuma başka bir şey takmadım. Saçlarımı tarayarak salık bıraktım ve fazla abartmadan sade bir makyaj yaptıktan sonra siyah stilettolarımı giydikten sonra kırmızı ruhumu sürüp son kez kendime baktım.
Tam bir mafya gibi durmuştum! Benden de ne mafya olurdu ya. Şirinler karakterlerine bir şirin daha eklendi arkadaşlar. Bendeniz mafya şirin!
(Kolyeleri yok sayın)
Aşağıya indiğimde herkesi kahvaltı masasında bulmuştum. Bu arada herkes derken ciddiydim. Fersah'ından Yavuz'una kadar herkes masadaydı ve keyifli bir şekilde kahvaltı yapıyorlardı. Bu kadar olaydan ve ölümden sonra onları hiçbir şey yokmuş gibi gülerek kahvaltı yaparken görmek zaten bozuk olan psikolojimi daha da bozuyordu. Resmen doğru, yanlış algımı kaybetmiştim. Duyduğum ıslık sesiyle kaşlarımı çatarak Fersah'a baktım.
"Aman efendim hoşgelmişsiniz, sefalar getirmişsiniz. Güneş salona doğdu yav bu ne güzellik."
"Fersah!"
"Aman Aktan ağam neden bariyisen? Dünya ahiret yengemize de iltifat edemeyeceksek biz köpekler atalım kendimizi barınaklara!"
"Kendine köpek derken bizi neden işin içine katıyorsun hayvan herif!" Fersah'ın yanında oturan Ezel, adamın ensesine vurduğunda salonda "şlap" diye bir ses yankılanmıştı. Onların karşısında oturan Yavuz ve Ertuğrul çıkan sesle birlikte kahkaha atmaya başlamışlardı.
"Oha pezevenk herif, ense cücüğümü çatlattın! İnsan gardaşına öle mi vurur gavurun tohumu!" Ezel ve Fersah kavgaya tutuşurken sabır çekerek masadan kalkıp yanıma gelen Aktan'ın uzattığı koluna girerek ona sokulduğumda bu sefer bağıran babam olmuştu.
"Bak yine sülük gibi yapıştı kızıma fırsatçı köpek! Ayrıl lan kızımdan! Alçin, yanıma gel bebeğim." Aktan'a söylenirken bağıran babam bana seslenirken resmen süt dökmüş kediye dönmüştü. Onun bu hali içimi sevgiyle doldurmuştu. Bu yüzden "babam" diyerek Aktan'ın kolunu bırakıp resmen seke seke soluğu yanında almıştım. Ayağa kalkıp beni kollarının arasına alan babama sıkıca sarılırken Aktan homurdanarak az önce kalktığı sandalyeye geri oturmuştu. Ben de boş kalan tek yere oturduğumda solumda, masanın başında babam sağımda ise Aktan kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SALTANAT (+18)
Teen FictionBeş yüzük, dört adam ve bir kadın. Beş mıntıka, onlarca hayat ve kana bulanmış kocaman bir masumiyet. Kahkahalar atıldı, kartlar dağıtıldı ve oyun başladı. Herkes uğruna canını vereceği mıntıkayı seçti, planlar yapıldı, gereken canlar alındı. "Feda...