32- Kavuşma

11.3K 780 561
                                    


**

Hala merdivenlerde durmuş omuzlarım sarsılarak ağlarken önce görüş açıma siyah, parıldayan ayakkabılar girdi. Daha sonra koltuk altlarımdan tutularak küçük bir çocuk gibi havaya kaldırıldığımda hiç beklemeden Aktan'ın boynuna kollarımı, beline de bacaklarımı dolamıştım. Beni rahatça kucaklayan adam az önce kalktığı koltuğa geri oturduğunda kafasını boynuma sokarak derin nefesler alıyordu.

Daha fazla dayanamadım ve kafamı boynundan kaldırarak onunla yüz yüze geldim. Ela gözlerinin çevresini sarıp sarmalayan kızıllıkların ateşi benim yüreğimde vuku bulurken iki kez üst üste yutkundum ve titreyen ellerimi Aktan'ın yüzüne götürdüm. Parmak uçlarım sakallarına değer değmez derin bir nefes alarak gözlerini kapatan adamın tüm yorgunluğu suretinde oluşmaya başlayan kederden belli oluyordu. Gözyaşlarım akmaya devam ederken tek kelime etmeye tenezzül etmeden sadece onu hissetmeye çalıştım.

Önce parmak uçlarımı ölü sakallarının uçlarında gezdirdim, sakal uçlarında çürümeye yüz tutmuş beyaz krizantem çiçekleri tekrar can buldular. Aynı saniyede belimi okşayan adamın parmak uçlarında can bulan hayat, kaburgalarımın arasına gömdüğüm mezarlığa kadar ulaşmış ve ölüm kokan mezarlığa, lilyum çiçeklerinin kokusunu bulamıştı.

''Ah benim küçük Şirine'm... Kendi küçük sevdası büyük miniğim.''

''Çok... Çok özledim Aktan.''

''Biliyorum, biliyorum canımın için. Ömrümden ömür gitti lan, canımdan can gitti de kahroldum yanına gelemediğim için.'' Burnunu burnuma değdirdi, tereddüt etmeden ona dokunmak için yanıp küle dönen avuç içlerimle yüzünü kavradım. Dudaklarımı dudaklarına değdirdiğimde zaman yine ışık hızında akmış ve asırlar sonrasında soluklanmış gibiydi.

Evimi bulmuştum, evime kavuşmuştum.

Ben, Aktan Aktekin'in saltanatıydım ve bir saltanat, kralı olmadan hiçlikten başka hiçbir şey olamazdı. Şimdi yüreğim karşımda duran adamın yüreğinde soluklanırken o yenilmez kral bir kez daha tacını takmış ve tahtına oturarak saltanatının sefasını sürmeye başlamıştı.

''Aboooo! Aile var lo burada.'' Muziplik akan ses tonuyla konuşan Fersah gerçekliğe sert bir şekilde çakılmama neden olurken hızla dudaklarımı Aktan'ın dudaklarından çektim ve omzunu Ezel'in omzuna vurarak sırıtan Fersah'a baktım.

''Al işte tüm dikkatler bize döndü iyi bok yedin ağam.''

''Yav ne yapak canım ciğerim! Ne olacaksa hızlı bir şekilde olsun da bitsin dedim. Aktan ağabey öncelikle selamun aleyküm, nasılsın? Vallahi biz gül cemalini gördük daha da iyi olduk. Şimdi aha bu yanımdaki Ezel zillisi yengeyi bulup saklamak için benim pavyona getirmiş. Yani bu ne demek? Benim tüm bu olaylarla hiçbir alakam yok demek. Bu yüzden izninle ben çıkayım ağabey, sende aha bu pezevenge ne yapıyorsan yap!''

''Ulan ömrü hayatımda senden daha pezevenk bir insan görmedim. Pezevenkliğin kitabını yazsan yok satar, o kadar iyisin.''

''Tabiii oğlum ne sandın, benim kızlarım on numara beş yıldızdır. Benden daha iyi kız bulacak bir pezevenk bulamazsın.''

''Ben karakterinin gevşekliğinden demiştim ama ağam.''

''Çıkın dışarı.'' Tek cümle... Aktan'ın onlara hiç bakmadan kurduğu tek bir cümle odadaki herkesin muma dönmesine neden olmuştu.

''Nasıl istersen ağabey.'' Odadan elindeki tespihi sallayarak çıkan Fersah'ı Ezel takip etmişti. En sona kalan Cahit de bir baş selamı vererek kucağındaki Hiray'la çıkmış, çıkarken de odanın kapısını kapatmıştı. Öylece kapanan kapıya bakarken şah damarımın üstüne bastırılan dudaklarla tüm dikkatimi yeniden Aktan'a verdim.

SALTANAT (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin