30- Hain

8.2K 680 171
                                    

*

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

*

Karanlık ve ıssız ormanda ne kadar süredir ilerlemeye çalıştığımı bilmiyordum fakat oldukça yorulmuştum. Kucağımda hiçbir şeyden haberi olmadan huzurla uyuyan Hira, her adımımda daha da ağırlaşıyor gibiydi. En sonunda daha fazla dayanamayacağıma kanaat getirerek sırtımı arkamdaki ağacın gövdesine dayayarak kuru yapraklarla dolu yere çöktüm. Hızlı soluklarım ciğerlerime yetmiyor ama boğazıma yakıcı bir his veriyordu. Verdiğim her solukta buhar olarak havaya karışan nefeslerimi izlerken ister istemez nerede hata yaptığımı anlamaya çalışıyordum.

Ne zaman yıkıldım desem hemen ardından daha da fazla yıkılıyordum. Ne zaman tükendim desem yine bir şeyler oluyor ve ben her defasında daha da fazla darbe alıyordum. Bitti dediğim her saniye yeni bir başlangıç peydah oluyordu hayatımda. İşin kötü tarafı bu yeni başlangıçların her biri birbirinden beter felaketlerle birlikte var oluyorlardı.

Hira'yı kucağıma sabitledim ve sırtımdaki çantayı çıkararak yanıma koydum. İçini karıştırdığımda iki şişe su ve birkaç atıştırmalık, yüklü miktarda para, Hira ve benim için dörder tane birbirinden farklı sahte kimlik, iki tane peruk ve iki tane de mont olduğunu gördüm. Şişenin birisini alarak yarısına kadar içtim. Nereye gideceğimi, ne yapacağımı bilmiyordum. Bir planım yoktu, sığınabileceğim kimsem yoktu. Bildiğim tek bir şey vardı o da en hızlı şekilde  bu ormandan çıkarak kayıplara karışmam gerektiğiydi.

Şimdi sakin kafayla düşününce Aktan'ın burada olduğuna ihtimal vermiyordum. Şayet o burada olsaydı gelip bizi kendisi alır bu ıssız ormanın pençelerine bırakmazdı. En kötü ihtimal ona ulaşmamız için bir şeyler yapardı. Oysa ki saatlerdir bu ormanın pençeleri arasında yaşama savaşı veriyordum. Arada uzaktan ve yakından gelen silah sesleri korkumu tetiklerken yön kavramını tamamen yitirmiştim. Birazdan karşımda kaçtığım o evi görürsem hiç şaşırmazdım. Kendi etrafımda kocaman bir çember çiziyor olabilirdim ve beni en çok korkutan şey de buydu.

“Pisi pisi... Ne yapıyorsun sen orada küçük kedi?” Arkamdan gelen sesle oturduğum yerden hızla kalktım. Karşımda kocaman görünen siluet resmen korkudan aklımı almıştı. Hira’ya daha sıkı sarılarak birkaç adım gerilediğimde karşımdaki adam da bir iki adım ileri çıkmıştı. Şimdi tam üzerine vuran ay ışığı bu koca adamı incelemem için bana fırsat vermişti.

1.75 boylarında olduğunu tahmin ettiğim adam aşırı kalıplı olduğu için gözümde daha da büyüyordu. Tahminen 25-30 yaşlarında gibiydi. Yüzündeki kalın, siyah sakalı onu bir eşkiyaya benzetmeme neden olmuştu. Altında karanlıktan dolayı net göremesem de sanırım bir eşofman vardı. Üstündeki kalın mont onu sarıp sarmalıyordu. Kafasındaki beresi ve zar zor seçebildiğim beline bağlanmış duran oduncu gömleği ona kamp yapmaya gelen bir üniversiteli imajı çizse de sağ elinde tuttuğu ve omzuna yasladığı tüfek, sol elinde sallanan balta bu üniversiteli imaja hareket çekiyordu.

SALTANAT (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin