8- Sadakat

44.4K 2.6K 942
                                    

Elimdeki lacivert elbiseyle öylece geniş kabinde dururken alnımı kabinin tahta duvarına yaslamış düşünüyordum. Ne yapacaktım? Artistlik taslamak kolaydı ama asıl önemli olan bunun devamını işin içine etmeden getirmekti ve ben nedense işin içine çoktan ettiğimi hissediyordum.

Doğru mu yapmıştım yoksa yanlış mı?

Kendimi güçlü göstermek için Aktan ve ihtiyara kafa tutar gibi konuşmam ne kadar akıllıcaydı? Kaldı ki içerideki kadın bir anneydi. Annesinin karşısında oğlunu resmen aşağılamıştım. Benden kaç yaş büyük olan ihtiyara neler demiştim. Mantıksız davranmıştım! Güçlü olduğumu ve konumumu bu şekilde kullanmam doğru değildi. İhtiyar da Aktan da saygı duyulan, duyulması gerekilen kişilerdi ve ben bu oyundan sağ çıkmak istiyorsam gücümü onları ezerek değil onlara saygı duyarak göstermeliydim. Kendimi onların önünde değil yanında tutmalıydım. Verdiğim ani kararla hala elimde tutmakta olduğum elbiseyi boş duran küçük tabureye koyarak kabinden çıktım. Dosyayı koyduğum masaya ilerlerken Şerif ve Tunç çoktan iki yanımda yerlerini almışlardı.

"Alçin Hanım, Diyar Bey'i aradım."

"Ben de Aktan Bey'i aradım. Birazdan burada olacağını be...."

"Gerek yok, gidiyoruz." İkisi de öylece bana bakarlarken masanın üstünden dosyayı aldım ve arkamı döndüm. Yasemin Hanım hala ayakta durmuş anlamak ister gibi bana bakarken Seher'in ağlayarak bana bakması kendimi kötü hissetmeme neden olmuştu. Evet, onun için üzülüyordum çünkü belli ki hayatı boyunca ona öğretilen tek şey Aktan için iyi bir eş olmaktı. Hayatta ona verilen tek gaye bu iken şimdi elinde avucunda hiçbir şey kalmamıştı. Biri çıkıp bir anda onun yıllarca ''burası senin'' dedikleri yeri ellerinin arasından almıştı.

 "Seher Hanım, Yasemin Hanım. Size iyi günler dilerim." Başka bir şey demeden ve onlardan da bir cevap beklemeden butikten çıktığımda Tunç ve Şerif anında önüme geçmişlerdi. Butiğin önünde biri siyah biri beyaz iki araba duruyordu. Şerif ağabey beyaz arabanın kapısını açarken aynı anda Tunç ağabey de siyah arabanın kapısını açmıştı. İkisi de birbirlerine tehditkar bakışlar atarlarken gözlerimi devirdim ve Şerif ağabeyin açtığı kapıya doğru ilerledim.

"Tunç ağabey arabanı kilitle hep beraber gidelim." Cümleme karşı iki adam tekrar birbirlerine 'senden tiksiniyorum' bakışları atarlarken onları umursamadan tam arabaya binecektim ki hemen arkamızda duran iki siyah arabayla önümde duran  arabanın yanında dikilmeye devam ettim.

"Yahu daha 10 dakika bile olmadı, ne ara geldi bunlar?" Merakla sorduğum soruya karşı Şerif ve Tunç ağabey aynı anda omuzlarını silkince aslında karakter olarak birbirlerine ne kadar çok benzediklerini fark ettim. Oturup iki dakika nefretlerini bir kenara bırakarak konuşmaya çalışsalar eminim çok iyi dost olabilirlerdi.

Butiğin önünde ard arda park eden iki arabanın şoför kapıları da aynı anda açılmıştı. Ve yine aynı anda arabadan çıkan şoförler anında arabanın etrafından dolanarak arka kapıları açmışlardı. Aynı anda bir olay daha tekrarlanmış ve Aktan ile ihtiyar havalı bir şekilde arabadan çıkarak üzerlerindeki takım elbisenin ceketini düzeltmişlerdi.

Kendimi bir film sahnesinin ortasında gibi hissederken hemen önümüze yanaşan dört arabadan çıkan 10-15 koruma etrafımızı sarmıştı ve bu yoldan geçen insanların dikkatini epey çekmiştik. İnsanlar bize garip garip bakarlarken Aktan'ın bana doğru geldiğini son anda fark etmiştim. Tunç ağabeyin ona ilettikleri aklıma geldiğinde ise utançla kafamı eğmeden edemedim.

''Küçük Şirine?'' Tam önümde durarak o kalın ve hafif titreyen ses tonuyla konuştuğunda başımı kaldırmadan öylece ayakkabısına bakmaya devam ettim. Ben öylece dururken onun genzinden gelen hafif gülme sesi kulağıma ne kadar hoş gelse de beni daha çok germişti.

SALTANAT (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin